"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

27 Haziran 2010 Pazar

Model Taşeron

Yandaş ve refakat medyası Washington’daki ilişkileri olayları ya görmezden gelmekte ya da olmayanı olmuş gibi göstermektedir.

30 yıldır Washington’da bulunan gazeteci Yılmaz Polat ise gerçekleri Türkiye’ye duyurabilmek için uğraşır durur. Haberlerinin çoğu medyanın süzgeçlerine takılıp kalır. O da olayları kitaba döker.

Polat’ın yeni kitabı “CIA Pençesinde Açılım – Kirli Oyunun Gizli Belgeleri”, Amerikan belgelere ve tanıklıklara dayanarak birçok ilişkiyi aydınlatıyor. Kitaptan bir bölüm taşeronlaşmanın çarpıcı örneğini gösteriyor:

Adamın donunu alırlar!

Tezkere’nin oylanmasına bir haftadan fazla bir süre vardı. Yaşar Yakış, Devlet Bakanı Ali Babacan ve Genelkurmay Plan ve Prensipler Daire Başkanı Tümg. H. Nusret Taşdeler paketi konuşmak için Washington’a gittiler. Dışişleri Bakanı Colin Powell ile öğle yemeğinde bir saat görüştüler.

Powell, Türkiye’ye konuşlandırılacak asker sayısını 80 binden, 60 bine düşürüyor; Yaşar Yakış ise 90 milyar dolar yardımdan söz ediyordu… Powell, en çok 4 milyar dolar verebileceklerini söyledi.

Yaşar Yakış, yemekten sonra Türkiye Büyükelçiliğine giderek Başbakan Gül’ü aradı.

Powell akşamüzeri Yaşar Yakış'ı aradı; Başkan Bush'un yardımı 2 milyar dolar daha artırarak 6 milyar dolara çıkardığını söyledi. Yakış, ''Bu rakam beklentilerimizin çok altında'' dedi ve Başbakan Gül'ün 92 milyar dolar istediğini yineledi. Powell “Mümkün değil’’ diye karşılık verdi. Yaşar Yakış da Başkan Bush’la görüşmek istediklerini belirtti…

14 Şubat 2003 sabahı CIA her zamanki olağan görüşmeden önce Başkan Bush’a bir bilgi notuyla görüşeceği kişilerin yaşam öykülerini iletti. Oval Ofis’te konuklarla buluşan Bush’un pazarlık yapma niyeti yoktu; Babacan’a dönerek “ABD’de eğitim görmüşsün” dedi. Babacan utangaç bir tavırla kısaca “Evet” diye yanıtladı.

Savunma Bakanı Yaşar Yakış, “Sayın Başkan” diye başladı, “Biz buraya pazarlık yapmaya gelmedik…”

Bush birden “Sayın Bakan!” diyerek onun sözünü kesti; “Teksas’ta at tüccarları vardır. Müzayedelerde onlar da böyle söze başlarlar; ama sonunda adamın donuna kadar alırlar!”

Bush’un espri yaptığını sanan Türk heyetindekiler gülmeye başladı. Oysa Bush ve yanındaki Amerikalılar son derece ciddiydiler. Başkan, “Siz olmasanız da bu harekâtı yapacağız. (verileni) Alsan da, almasan da!” diyerek 6 milyarlık pazarlığa noktayı koydu…

Amerikan yönetimine göre top artık Türk sahasındaydı. Ankara’nın yanıtını beklemeye başladılar. Erdoğan’ın resmi görevi bulunmayan danışmanı Cüneyd Zapsu, telefonu elinden düşürmüyor, sık sık “Neo-Con” dostlarını arayarak tezkerenin kabul edileceğini söylüyordu…

Kürtler ise endişeliydiler; oyunun dışında kalmaktan korkuyorlar; Türkiye’nin ağırlıkla işin içine girmesinden duydukları rahatsızlığı kapalı kapılar ardında Amerikalılara iletiyorlardı… Kürtler, özellikle Iraklı Türklerin yoğun olduğu Musul ve Kerkük bölgelerinde Türk askeri istemediklerini anlatıyorlardı.”

Gerisini anımsayacaksınız: Powell ve Babacan Körfez kıyısında buluştular. Türk ordusunun Irak sınırını geçmeyeceği güvencesi verildi. Karşılığı bir milyar dolar nakit yardım…

O arada İslamcı ve liberalist “sivil” taşeronları da unutmayalım. CIA ile birlikte “Türkiye’de çözüm federasyondur” diye yıllardır beyin yıkıyorlar.

Ne karşılığında? Bolca dolar, euro; şan, şöhret karşılığında… Çöplüğün Soytarılarının yanında PKK bile temiz kalır.

Mustafa Yildirim

0 yorum:

Yorum Gönder