"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

11 Haziran 2010 Cuma

Korku imparatorluğunda Balbaylar!

Çok merak ediyorum; gelecekte, tarihçiler, siyasal ve sosyal bilimciler, bugün Türkiye’de yaşadığımız dönemi, nasıl anlatacaklar, nasıl yorumlayacaklar? Bu dönemin adı, “Duraklama devri”, “Çöküş devri”, “Fetret devri” mi olacak? Yoksa, “çöküşü” getiren “gaflet ve ihanet” dönemi mi?

Bugün yaşananlarda, öylesine, karmaşık, inanılmaz, “artık bu kadarı da olamaz” denecek olaylar ve şeyler var ki, biz bunları yaşamakta olanlar, içinden çıkamıyor, anlamakta güçlük çekiyoruz. Gelecek kuşaklar, nasıl anlayabilecekler!

Gelecek tarihçilerin, bu dönem Türkiyesi için ortaklaşa verecekleri isim, herhalde “Korku Devleti” veya “Korku İmparatorluğu” olacaktır! Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetinden sonra nasıl oldu da Türkiye bu hallere düşürüldü? Bu herhalde ayrı bır araştırma ve tartışma konusu olacaktır! Mesela, “Ergenekon” konusu ve mesela, “dinlemeler” rezaleti!

Dinleme rezaleti
“Rezalet” çünkü bu “teknik takipler”; telefon ve ortak dinlemeler, başka hiçbir ülkede olmadığı kadar, çığırından, kontrolden çıktı, adeta, “ahval-i adiyeden”, güncel hayatımızın parçası oldu! Kim, kimi, neden ve nasıl dinliyor; artık belli değil! Eğer. Savcılar Yargıçları, birileri Yargıtay’ı, Danıştay’ı, hatta Anayasa Mahkemesini dinletiyorlarsa ve hatta Genelkurmayın içi bile dinleniyorsa, gerisini ve ilerisini, siz düşünün!

George Orwell’in, ellili yıllarda yazdığı 1984 romanında. “Büyük Birader seni dinliyor” ihtarı vardı... 2000’lı yıllarda, hele şu son iki yılda, bu, ülkemizde ayyuka çıktı... Acaba “Büyük Birader” kim?

Düşünce polisi-İnternet polisi
Orwell’in romanında, “Düşünce Polisi” de vardı, insanların sadece konuştuklarını değil düşüncelerini de izleyen ve gizli ihbarcılardan (gizli tanıklardan) yararlanan teşkilat! “Düşünceler” henüz dinlenemiyor. Ama yazarların, medyanın hatta internetin daha etkili olarak kontrol edilmesinin işaretleri var... GOOGLE’a, vergi borcu bahanesiyle, yasaklar koymak da “Korku İmparatorluğunun” yeni bir tehdidi.

Yok mudur kurtaracak?
Bu rezalete kim-kimler son verecek? Ülkemizi Korku İmparatorluğu olmak dehşetinden, kim kurtaracak? “Yargı” diyeceksiniz! Onlar bile,dinleniyor! “Yasama” parlamento diyeceksiniz; onlar ülkenin en önemli kararları alınırken, “uyurgezer” durumda! “Yürütme-İktidar” diyeceksiniz...

En başında ve sonunda, bu “İmparatorluğu” yıkmak ve ülkemizi, bu ayıptan kurtarmak ve huzura kavuşturmak, asıl Cumhurbaşkanının, Başbakanın görevi! Bu görevi yapmazlarsa, tarih önünde hesap veremezler!

...Bu “ölümcül” dehşet verici konu, aslında, şimdi ortada dolaşan, dolaştırılanlardan, İslâm Âleminin “kahramanı” olmaktan çok daha önemli, Ülkede her şey Başbakana göre “güllük gülistanlık”. Ama bu ülke bir “Korku İmparatorluğuna” dönüşmüşse, ne yazar!

Ergenekon kapsamı
Bu “İmparatorluğun” en önde gelen parçası! “Ergenekon Kapsamı”... Bu “kapsamda”, insanlar gizli tanıklar ve “dinlemelerle” suçlanıyor ve aylarca, yıllarca hapishanelerde çürütülüyorlar!
Medya olarak, bize en yakın örnek, sevgili Mustafa Balbay... Ve “içerdeki” diğer meslektaşlarımız... Balbay, nerdeyse 500 gündür içerde. Ve isyan ediyor... Mahkeme Heyetine seslenerek; “Burada Yassıada’dan, 12 Mart 1971’den daha geri bir yargılama yapılıyor. Biz adalet istiyoruz” diyor. Onun, onların seslerini kim duyacak?

Yassıada’da yatmış, yargılanmış bir kişi olarak, sevgili kardeşim Balbay’a hak veriyorum ... “Artık ders alınır, böyle şeyler, bir daha yaşanmaz” diyordum... Yanılmışım...

Altemur KILIÇ

0 yorum:

Yorum Gönder