"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

7 Haziran 2010 Pazartesi

Gursel Tekin Bana Soylediklerini Kilicdaroglu`nun Kulagina da Soylesin

Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün yeni CHP yönetimine ilişkin değerlendirmelerinin bir bölümünü yayınlamıştık. Röportajın ikinci bölümünü sunuyoruz:

"Şimdi burada Sezar’ın hakkını Sezar’a veriyoruz ve Tayyip Bey’e geliyoruz. Ne diyor Tayyip Bey? “Kılıçdaroğlu manşetlerle geldi,” diyor. Keşke bir televizyon olsaydı ve bu nüshaları gösterebilseydim. İnanılmaz bir şey var önümde. 15 Mayıs Cumartesi tarihli. Şimdi Tayyip Bey’in yaptığı islami ahlaka uyar mı? Ne demişti kaset çıkınca? “Ben emir verdim, kimse izlemesin,” dedi. Dedi mi? Dedi. Kaset dünyasında bir kere çıktı mı, iş biter. Diş macununu gibi önce sıkıp, sonra tekrar içine koyamıyorsun. Herkesin elinde şimdi, bana da göndermişler. Açıp bakmıyorum bile.

DENİZ BAYKAL AKP’Yİ DESTEKLİYORDU
Deniz Baykal son iki ay içinde AKP’ye karşı çok ciddi bir muhalefete başladı. Biz ne diyorduk? Siirt skandalı diyorduk. Tayyip Bey’in Siirt seçimleriyle parlamentoya sokulması… Bu, yeni kitabım “Fitne”de var. Türkiye tarihinde olmaz. Bunu yapan Deniz Baykal’dı diyorduk. Deniz Baykal AKP’yi destekliyordu, diyorduk. Bunları çıkartan benim. Deniz Baykal şu anda çok güzel yapıyor. Telefon da ettim, benim arkadaşım. “Çok iyi adımlar atıyorsun,” dedim. Hem ayrılması, hem gelmemesi, hem de her adımda ciddi cevaplar vermesi… İyi yapıyor. Kemal Bey’e de söylüyorum: Deniz Baykal’ın etkili olabileceği dönemlerin bittiği yanılgısına kapılmamalı. Kemal Bey’i çok seviyorum, ona yardımım olsun. Bizim yardımımız acı söyleyerek olacak. Şimdi geliyoruz.

DEVLET VARSA GÜLEN DE VARDIR
Deniz Bey ile biz arkadaşız. Onunla ayrılmıyoruz. Bir işte devlet varsa, Fethullah Gülen vardır. Fethullah Gülen’in bu tür işlerde örgütü vardır. Bunda bir kuşkumuz yok. Zaten söyledi. Bu işlerde, adliyede, emniyette, bir çok yerlerde Tayyip Erdoğan’ın, moda deyimle taşeronu, Fethullah Gülen örgütüdür. Onda hiçbir kuşkumuz yok! Ne yapmak istedi? Şunu yapmak istedi: “Ben bunu çıkartın, seyretmeyin, emir verdim,” dedi. Bir takım ahmaklar da hemen “emir verdi” dediler. Ne oluyor, artık herkeste var bu kaset! Çok mu önemli. O da zannetti ki, Deniz Baykal’ın bir bacağını kıracak, tekrar eski duruma getirecek. Oda TV’de, Deniz Baykal’ın mükemmel manevrası dediğim, budur. “Hadi” dedi. Ondan sonra da, “ben bunu tartışmam,” demesi de çok iyidir. Bırakın gazeteciler, Fikrat Bila, “Başbakan mı yaptı, hükümet mi yaptı, ortaya belgeler çıkacak da ondan sonra…” desin. Ne belgesi çıkacak? Bunun ne belgesi olur? Hikaye mi bu? Bunları bilmiyor muyuz? Şimdi bana arkadaşlarım söylüyor. “Hocam, peygamber misin,” diyorlar. Nedir? Ben şunu söylüyordum. Kemal Bey’in yarattığı bu büyük umut havasından sonra, bu iktidarın-bu hükümetin çok büyük bir provakasyon yapması lazım, bu umudu kırması lazım. Bunu söyledik. Bu ergenekon dedikleri çalışacak, dedik. Ama benim tahminim, yirmi beş tane tümgeneralden aşağısı kurtarmaz. Öyle söyledim arkadaşlara… Tertemiz Seyfi Oktay ile bir şey olmaz. Ama bunu herkes bekliyor artık. Kamer Genç söyledi bunu Seyfi Oktay’ın evinde. “Yeter, tadı kalmadı bu işin,” dedi. Bütün bu davaları bitirdi. Öbürü de öyle…

BAYKAL VE KILIÇDAROĞLU DOĞRU YOLDA
Şimdi geliyoruz bu noktaya. Ne düşündü Tayyip Bey: Ayağını kırarım, böyle devam eder. Hem Kemal Bey dostumuza hitap ediyorum, hem Deniz Baykal’a… “Ergenekon”, bizim Silivri Mahkemeleri dediğimiz ki, Erzincan’ı da içine alıyor, buradaki tutumları çok doğrudur ve bu tutuma devam etmeleri lazım. Hem de Deniz Baykal’ın yüksek komutanlık ile ilgili değerlendirmeleri, ki bu değerlendirmelerin benzerleri Odatv’de de çıkmıştı, çok yerindedir. Nedir o? Yüksek komutanlık AKP iktidarının desteğidir. “Uyuşma,” dedi Deniz Baykal. Bunu kabul edeceksiniz. Askeri mahkemeleri çalıştırmadığınız takdirde, subaylarınız hapse girer. Gayet açık. Hangi şekilde bakarsanız, ister askeri mahkemeleri çalıştırmamaya, isterseniz de subayların girmesine… Siz askeri mahkemeleri çalıştırmadığınız için, subaylar hapse giriyor. Ne demek o? Adam tatbikat yapmış, her şeyin kayıdı var. Bu bir ihtilal teşebbüsü mü, tatbikat mı, bunu kim bilir? Bunu askeri mahkeme bilir. Nasıl çocuk mahkemesi var, nasıl basın mahkemesi var, nasıl ticaret mahkemesi var, nasıl vergi mahkemesi var; bu da askeri mahkemedir. Saldıray Paşa gitmiş bir yere. “Sen askeri görevle gitmedin, Fethullah Gülen’i rahatsız etmek için gittin.” Canım, bunu da ancak asker bilir, askeri mahkeme bilir. Eğer yüksek komutanlık olarak bunu yapmıyorsanız, siz korgenerallerin tutuklanmasında hiçbir sakınca görmüyorsunuz, demektir. Dolayısıyla devam ediyoruz.

MANŞETLERE BAKIN
Şimdi geliyoruz manşetlere. Önümde bir manşet var. Bu hangisi? 15 Mayıs Cumartesi günlü Hürriyet’in manşeti. Buna Aydın Doğan, Tayyip Erdoğan prodüksiyonu deriz. Tam sayfa, iki sütun: “Atina’dan, özel olarak… Eşine ihanet eden mağdur olamaz.” Tayyip Bey “manşetlerle,” diyor, manşeti atmış. Bunları ancak ben çıkartırım Türkiye’de, onu da söyleyeyim. Bu da 16 Mayıs tarihli Hürriyet’in manşeti. İşte bir Aydın Doğan, Tayyip Erdoğan prodüksiyonu daha: “Partide olsa derhal ihraç ederim.” İl başkanları ne oldu, yola çıktılar değil mi? “Dön Baykal” diyecek zavallı il başkanları, bürokratlar. Devam ediyorum. Manşetler bunlardır. Nasıl bir korku, şu basına bakın, matbuata bakın. Tayyip Bey, “sakın izlemeyin, kaldırın,” demiş. Aynı adam bu Tayyip Bey, aynı adam.

Ayrılan başkanlık kurulu üyelerinden bir kısmı bunun üzerine Tayyip Bey’e, “bu konularda en son konuşacak insan sizsiniz,” dedirler. Bu devam edecektir. Artık ölçü gitmiş. Şahin Mengü dostum ölçü gitmiş. Önümde tam bir sayfa. Pazartesi günü söylüyor: “Biz çalışıyorduk anayasa ile uğraşırken, o başka yerdeydi.” Buna Aydın Doğan-Tayyip Erdoğan prodüksiyonu diyoruz.
Bir de benim notum var. Daha önce “Salı günü il başkanlarının toplantısından sonra belli olacak” diyen Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladı. Tayyip Bey “manşetlerle geldi,” dedi. O bürokratik yapı birdenbire döndü. Kötü mü oldu? Sakın. Biz de bu ülkenin içindeyiz. Önder Sav hayatında bir tek iş yaptı. Ben tanırım, Önder de benim arkadaşım. Ondan her şey olur, genel sekreter olmaz. Orası boştur. “Daha önce de çalışıyordum,” dedi, “Cuma’dan beri konuşuyordum,” dedi. Tabii, bunu görünce de Kemal Bey de çok isabetli bir kararla adaylığını açıkladı. Ondan sonra Salı günü “Deniz Baykal dön” diye gelen heyetin hepsi “meee” dediler. Bürokratlar onu yapar, bürokratların tarifi gereğidir. Ben yaparım bu tarifi. Ne derim? Gayet açık: bürokrat sırtını güce dayamış bir hiçtir. Arkasındaki güç değiştiği anda döner. Bir tane saygın adam çıkmış, kutlamak lazım. İzmir il başkanı. Gelme diyelim de kibar söyleyelim… İşte bürokrat da kibarlık yoktur. Dönmee, dönmee! Utanmaz bunlar.

USUL YANLIŞ
Evvela dersin ki, “partimize çok büyük hizmetler yapmıştır. Kendi isteğiyle ayrılmıştır. Gelmeyeceğinden de eminiz. Gelmeyeceğini biliyoruz. Yeni başkanı, Kemal Bey’i destekliyoruz. Baykal da her zaman başımızdadır.” Bunu söylesen de olur. Ama öyle korktular ki! Bu manşetlerle çok haklı ürktüler. Çok doğru bir karar bu. Chp için o bürokrat il başkanları da doğru karar verdiler. Sakın yanlış anlamayın. Ama sadakate, ahlaka, politikaya uymayan bir tutumdur. Fakat sonucu iyidir. Çünkü Tayyip Bey şuna karar verdi ki, bütün imkanlarıyla referandumu “o başka yerdeydi ben çalışırken” sözüne dayandıracaktı. Ne gereği var. Kemal Bey gibi çok sevilen bir insan, bir umut gelmiş oldu. Dolayısıyla benim söylediklerim budur. Yanlış yapıldı demek istemiyorum.

GÜSEL TEKİN BANA ANLATTIKLARINI KILIÇDAROĞLU’NA DA ANLATSIN
Özetleyecek olursak, kim demiş ki Gürsel Tekin polit büroya girecek? Kendisi dedi. Bu tür şeyleri biz sol partilerde çok biliriz. Daha Gürsel Tekin bir ilçe başkanı olsun, ondan sonra. Yükselir, daha vakti var, genç. Kimse değil, kendisi çıkarttı. Belediyelere gidiyorum, dedi. Bir de sormuşlar, ben söylemeyecektim, Yargıtay’da dava var. Yazık değil mi bu partiye, o davadan beraat etsin. Önemli bir dava, önemli bir mahkumiyet. Değil mi? Ayrıca Gürsel Tekin’e tavsiyelerim var. Tayyip Bey ile ilgili bana anlattıklarını, çok önemli bilgiler vermiştir, ümit ederim Deniz Baykal’a da anlatmıştır, ona anlatmamışsa, bu tür laflar ancak kulağa fısıldanır, Kemal Bay’in kulağına fısıldamalıdır. Şimdi geliyoruz sonucumuza. Önder Bey’i de bir tarafa bıraktık. O artık bir tek milletvekili olabilir. Genel sekreterlik yoktur. Orası boştur.

Gelelim yeni genel başkana. Gayet açık olarak söyleyelim. Kurultay konuşması soldu. Ve bu kurultay konuşmasının bir kısmı doğrudan doğruya partiyeydi: “Beni seçecekseniz, ben de diyorum ki, bu parti şimdiye kadar böyle bir söz söylemedi, ben söylüyorum: Barajı indireceğim.” Bu, çok isabetlidir. Bu, kendi fikridir, önemli bir açıklamadır. Kemal Bey diyor ki, “Silivri mahkemelerini kaldıracağım.” Bu çok doğrudur. Bunları partiye söyledi. Yani bunlar DGM’dir, dedi. Benim adımı anmadı, Yalçın Küçük bunun uzmanıdır, hep orada yargılanmıştır. Özel yetkili denmesi de… Aynı DGM’dir, adı değişmiştir. Bir de zaman içinde, artık bunu söylüyoruz, subay üyeler gitmiştir. Neyi söylüyoruz? Devamlı DGM’lerde yargılandık. En iyi kararları subay üyeler verdiler. Onlar da bizi mahkum ettiler ama hiç olmazsa hukuka uyduruyorlardı. Biz şimdi subay üyeleri arıyoruz. Bu özel yetkili mahkemelerde, Silivri’de Köksal yargıcın yanında bir subay üye olsaydı, Balbay da, bizim Tuncay da çoktan çıkmıştı. Bu, DGM’dir. Kemal Kılıçdaroğlu hiçkimse ile konuşmadan partiye “ben DGM’leri kaldıracağım,” dedi. Şükranlarımızı arz ediyoruz. Gayet iyi, bütün konuşması iyi. Bunları da söylüyoruz.

KILIÇDAROĞLU SOLDAN KONUŞTU
Geliyoruz parti meclisine. Sizin kuşak ortanın solu sözünü bilmeyebilir. Türkiye İşçi Partisi ortalığı altüst etti. 1966 yılında, belleğim beni yanıltmıyorsa, İsmet Paşa Hazretleri Chp’nin başındaydı. “Biz artık,” dedi, “ortanın solu olduk.” Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşması solcudur. Parti meclisi ortanın soludur; İsmet Paşa’nın tarif ettiği anlamda. Merkez komitesi ortanın sağıdır. Polit büro sağdır.

ÖZTIRAK KİM
Kim bu Faik Öztırak? Partinin üç tane adamı var. Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu; ikinci adam, genel sekreter - genel sekreterlik boş, en kibar deyimle ortanın sağıdır. Üçüncü adam saymandır. Kemal Bey’e sormak lazım nereden buldunuz bunu, ne yaptı? Üç adım mı atladı, iyi mi koşar, ne söylediğini duyan var mı şimdiye kadar, ne fikri olduğunu duyan var mı? Ben size kısa bilgi vereyim. Dedesi de aynı isimde, Faik Öztrak. Nereden çıktı, yetmiyor mu Zekeriya Öz? Yetmiyor mu M. Öz? Öztür bir de Öztrak... Bu “Öz”leri not etmiş oluyoruz. Dedesi Faik Öztrak o meşhur otuzlu yıllarda Chp genel sekreteridir. Amcası İlhan Öztrak’ı tanır mısınız? Anlatayım, Kemal Bey de öğrensin. 12 Mart Darbesi oldu. Evvela reform olacaktı, Nihat Erim başbakandı. Reform hükümeti vardı, Attila Karaosmanoğlu da içindeydi. İyi insanlardı, reform yapamadılar çekildiler. Açıkça diktatoryal hale geldi. Birinci Melen hükümeti, Talü hükümeti… O darbe hükümetinde bir bakan vardır, darbeci İlhan Öztrak’tır. 12 Eylül’de bir darbeci bakan vardır, İlhan Öztrak’tır. Hayırlı olsun Kemal Kılıçdaroğlu’na. Amcasıdır. Babası çok muhterem adamdı. Orhan Öztrak, genel sekreter yardımcısıydı. Önder Sav’a göre çok terbiyeli, çok yakışıklı, sohbet edilir bir adamdı. Ben tanırdım o zaman. Bugünkü Gima’nın arkasında, Karanfil Sokak’ta Chp vardı. Hikaye anlatmıyorum, Kemal Bey’e yardım ediyorum. Orada genel sekreter yardımcısı, efendi bir adam, hiç konuşmaz, Faik Öztrak’ın babasıdır. Neyi anlatıyorum, babasını mı anlatıyorum? Onun üst katında Chp’nin araştırma bürosu vardı. O araştırma bürosunda Osman Okyar ve Doğan Avcıoğlu vardı. Çoşkun Kırca o zaman çok mükemmel bir adamdı. Ben bütün kitaplarımda da överim. Turan Hoca (Güneş) gelirdi. Yeni katılmıştı. O parti meclisinde iki akrabası var. Damadı, ne yapacaksa yapsın onları. Paris’te Fransız üniversitelerinden doktora almış, sosyolog olmuş on altı bin tane şöför vardır, bir tanesi de Chp’de olsun.

AKİL ADAMLARLA SOHBET ETMELİ
O sıralarda ittifak dönemi çıktı siyasi çevrelerde. İsmet Paşa genel başkandı. Ben ve Hikmet Çetin orada, araştırma bürosunda yardım ederdik. Deniz Baykal o sıralarda yardım etmezdi. Deniz’e gençlik kolları başkanlığı önerildi, bana önerilmedi, benim Chp’li olmadığımı bilirlerdi. Ben partili olmadım, ben partilere yardım ederim. Kemal Bey’e de şu anda yardım ediyorum. İsmet Paşa dört katı çıkardı ve bir odaya girerdi, dört saat Doğan Avcıoğlu’ndan iktisat dersi alırdı. Biz de kapıda beklerdik. Çok severdik İsmet Paşa’yı. Bunu niçin söylüyorum? Genel başkanlık başka işe benzemez. Çok güzel, bu gezilere devam etsin ama bir müddet sonra kesmek zorundadır. Bugün bilgisi yetmez genel başkanlığa. Böyle polit büro olmaz. Bir takım akil adamlarla devamlı İsmet Paşa Hazretleri’nin yaptığı gibi sohbet edecek. Ben şimdi Kemal Bey’e sizin vasıtanızla büyük bir yardım ediyorum. İlber Ortaylı Hocam ile tarih, coğrafya sohbetlerine başlamalıdır. Hariciyesi yok. Meclisteki genel komisyonlara başkanlık kurulundan uzaklaştırdıkları Onur Öymen’i göndermişler. Doğru Onur’dan başka yok. Onur da bizim arkadaşımız. Faruk Loğoğlu var, doktorasını ben bilirim, okudum. İsmet Paşa üzerinedir. Bu tür adamları toplamalıdır. Devleti bilmiyorlar, devleti öğrenecek Kemal Bey. Ne demek? Tıpkı benim size söylediğim gibi. Nedir bu toplantı yaptığın, ne kuşa benziyor ne de başka bir şeye. Milli Güvenlik Kurulu ise Milli Güvenik Kurulu yap; değilse niye yapıyorsun? Bunu söyleyecek Kemal Bey, devleti öğrenecek. Çıkacaksınız ortaya devleti savunacaksınız evvela. Bu devlette bilmem nerede konsolosluk açılışına Tayyip Bey’in eşi ve kızı katılamaz. Burası aşiret mi? Bunları öğrenecek. Onun için eski Chp’li, çok saygıdeğer işler yapan Erol Tuncer ile konuşacak. Benimle de konuşabilirler ama çekinirler. Ben onlara İsrail’i de anlatırım. Çekinirler, komşuyuz bizim hemen orada. Yüzüncü yıl’ın bir tarafında Kemal Bey, bir tarafında ben. İstediği zaman gelirim, kimseye de söylemem. Polit büro bomboş! Böyle şey olur mu? Haluk Koç çok değerli, politikada beğendiğim bir insan. Ama siz ona, bir hematoloğa dış politikayı verirseniz… Olmaz öyle şey! Bunları söyleriz.

İSRAİL “BENİM” DİYOR
Benim söyleyeceklerim aşağı yukarı bunlar, böylece bitireyim. Çok güzel konuştu. Ama CHP genel başkanlığı başka şeylere benzemez. Bunu ilk defa Oray Eğin’e söyledim. Ben yasalarla çalışırım, yasalar icat etmem, toplumda varolan yasaları çıkartırım, keşfederim. Derim ki, bu vardır. Osmanlı’da padişah indiren hiç kimse yaşamaz. Bunun faydası ne? Mithat Paşa padişah indirmiştir, öldürülmüştür. Mahmut Şevket Paşa padişah indirmiştir, koca Paşa öldürülmüştür. Ben böyle bakarım. Bunlar hikaye değil. Kemal Bey isterse gelirim, gece gizlice kimseye görünmeden gelirim, anlatırım. Bir: İsrail diyor ki, 1917-1918’deki Osmanlı topraklarında, aşağı yukarı şöyle diyebiliriz, Mısır’dan Van’ın kuzeyine kadar artık sultan benim. Burada hiçbir gemi oynatmam, ben hegemonum. Bunu söylüyor. Karasu bilmem ne farketmez; giderim, yaparım, diyor. İki. Ben yasalarla çalışırım, “Fitne” de var. Nedir yasa: İsrail diyor ki, bu bölgede Türkiye’yi büyütmeye kalkan her başbakan ya da cumhurbaşkanı ölür, diyor. Adnan Menderes Suriye’yi almak istedi, öldürüldü. Kim öldürdü, orası ayrı, kitabımızda var. Çok güzel. Yasayla bakacaksınız. Turgut Özal “Musul, Musul,” dedi öldürüldü. Abisi “öldürüldü,” diyor. Güzel. Öldürülürse, İsrail... Başka, bizim Bülent Bey “beni öldürecekler,” dedi, kimse öldürmeyecekti ama o yasaları biliyordu. Kıbrıs’ı almıştı, “Musul’u alacağım,” dedi. Öldürüleceğini düşünüyordu. “Fitne”, yakında çıkıyor, orada var, şimdi son düzenlemeleri yapıyoruz.

Evvela Oray’a söyledim. Yasalarla bakacaksınız. Chp’nin başına ya Paşa gelir ya da üniversite hocası gelir. Ya Kemal Paşa gelir ya İsmet Paşa. Ya Deniz Baykal gelir… Peki, ya Bülent Ecevit. Bülent Ecevit profesörlüğün de üstünde. Şair-filozof. Kemal Bey de bunu yapmazsa gidecektir… Yasaları lüks olarak çıkartmıyoruz, çok ihtiyaç olduğu zaman çıkarıyoruz. Başkalarını da söyleyeyim. Bakın kim geldi, Erdal Bey geldi. Kim geldi? Chp’nin çevresinde, Halkçı Parti’de, benim pek sevgili arkadaşım, Güven Gürkan geldi. O da profesördü. Başkası gelmez; gelir, fazla kalmaz. Paşa olmuyorsan, profesör olmuyorsan, ya Hikmet gibi gelir gidersin, bizim Murat Karayalçın gibi gelir gidersin.

KILIÇDAROĞLU’NA DİPLOMAT LAZIM
Kemal Bey’in, bir defa, bir nutuk yazarı da bulması lazım. Yardım ediyoruz. Biz kendimizi söylemiyoruz, başka isim de olursa bildiririz. Diyoruz ki, sana bir diplomat lazım, Uğur Ziyal’miş. İsrail yanlısı! Yalçın Küçük’ün kitaplarını okusun; iyi ki gelmedi adam, kibar davrandı. Faruk Loğoğlu, İsmet Paşa üzerine kitabı var. Birazcık da iltimas geçiyorum, kabul ediyorum, bize uzaktan akraba. Ama bu hükümete, bu partiye yakın bir adam. Başkasını alın. Tuncer’i alırsınız. İlim bürosu, planlama bürosu, bunları çalıştıracaksınız. Çalıştırmadığınız zaman, gidersiniz…

Bitiriyorum. Kurultay fevkaladedir. Herkes sokaklarda, Kemal Bey geldiği için memnun. Hem Deniz Baykal bu kapıyı açtığı için teşekküre layıktır, hem Kemal Bey mükemmel bir başlangıç yaptığı için teşekküre layıktır. Bunları söylüyoruz. Ancak, kurultay soldur, parti meclisi ortanın soludur, merkez komitesi ortanın sağıdır, polit büro sağdır. Bunu bileceksin. Kimse kimseyi kandırmasın. O başkanlık bürosuyla hiçbir yere gidemezsiniz. Çok zayıf tutmuştur, bilerek mi bunu yaptı, bilmeyerek mi, onu söyleyemem. Yoksa Amerika’ya, gericiliğe köprü mü atıyor? Bu soru ortadadır. Hiç yoktan, “27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor,” demek budur. Her programda söylüyorum, asker yapmaz bu işleri, askerler sonunda gelir. 27 Mayıs bir burjuva demokratik devrimdir. Meşrutiyet devrimi gibidir. Bunu yapanlar bizim siyasi tarihimizde ya üniversite, ya gençliktir. Metin Toker “gençlik yaptı,” der. Ben, “ben yaptım,” derim. Deniz Baykal da oradadır. Kemal Bey nereden çıkartıyor bizim utandığımızı? Sami Küçük yakında anılarını yayımladı, hiç utanma yok, iftihar ediyor yaptığıyla. Tabii, ölümleri istemezdik. Şu anda görüyorsunuz Adnan Bey’i rehabite ediyoruz, millici diyoruz. O dürüstlüğümüz var. Ama Kemal Bey, 27 Mayıs Kızılay’ını bir hatırlayın. Hatırlayamazsınız, yoksunuz, çocuksunuz! Ben öyle kalabalık görmedim. “Sen oyna Menderes, sen oyna,” diyor milyonlar. Ve sizin darbe lideri dediğiniz Cemal Paşa, halkın içine girdi o gün. Hanginiz girebiliyor halkın içine şimdi? Ne sokağa çıkma yasağı vardı, ne de başka bir şey! O da bizim tarihimizdir, biz utanmıyoruz! Her zaman yapılır. Çok teşekkür ederim."

Yalçın Küçük
Odatv.com

0 yorum:

Yorum Gönder