"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

11 Haziran 2010 Cuma

İmparatorluk ve Yalanlar

Nükleer silahların kullanılması olasılığı olan İran ve Kore ile ilgili iki makale yazmak durumunda kaldım. Ayrıca önceki yazımda Kore'deki sorunun eğer Çin Halk Cumhuriyeti etkin şekilde müdahil olsaydı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki veto hakkını ABD karşısında kullansaydı bertaraf edilebileceğini yazdım.

Diğer konu başlığı ise kontrolden çıkmış görünen fanatik İsrail Devletine bağlı etkenler tarafından belirlenmekte. İsrail şu anki nükleer güce sahip konumuna ABD'nin desteğiyle gelmiştir, artık hiçbir denetimi kabul etmez bir durumdadır.

1953 yılı Haziran ayında kendi ve müttefiki İngiltere'nin lehine İran'a müdahale eden ABD, gerçekleştirdiği darbe sonucunda İran'da iktidara Muhammed Rıza Pehlevi'yi getirmişti. O dönemlerde İsrail henüz komşuları Filistin, Ürdün ve Suriye'nin topraklarını işgal etmemiş olan küçük bir devletti.

Bugün yüzlece nükleer başlığa sahip füzesi bulunan, ABD tarafından desteklenen modern savaş uçaklarına sahip bir ordusu olan İsrail, bölgedeki Arap olsun olmasın tüm ülkeleri tehdit eder konumdadır.

Geçtiğimiz Pazar günü uyuşturucuyla ilgili yazdığım makale kaleme alındığında henüz işgal altına alınmış topraklarından geriye kalan ufak bir bölgede abluka altında olan Filistinlilere insani yardım, gıda vb malzeme taşıyan filo saldırıya uğramamıştı.

Abluka altındaki Filistin halkı zamanlarının çoğunu sadece hayatta kalabilmek için uğraşarak harcamak durumunda. Yiyecek bulmak, ailelerine yardım etmek ve çalışmak. Dünyada neler olup bittiğiyle ilgili düşünecek zamanları bulunmuyor.

Bu onurlu halk, diğer ulusların onları bu koşullara mahkum eden sorunları çözmek için harekete geçeceğine güveniyor. Hala sevinip gülebiliyorlar. Böylelikle insanoğlunu tehdit eden bencilliği aşıp sevinmeyi hatırlatıyorlar.

Kuzey Kore tarafından batırıldığı iddia edilen Güney Kore korvetinin durumu hala esrar perdesi altında. Son teknoloji ürünü olan bu gemi geniş sonar sistemine ve su altı akustik dinleme kabiliyetine sahip. Gemi kendi karasularının oldukça uzağında battığında 40 Güney Koreli denizci hayatını kaybetti ve çok sayıda asker yaralandı.

Sorun benim için çok karmaşıktı. Bir tarafta bir hükümetin her ne koşullarda olursa olsun başka bir ülkenin gemisinin batırılması emrini vermesinin bir açıklaması yoktu. Diğer taraftan ise Kim Jong Il'in bu emri verdiğine inanmıyordum.

Sonuca varmak için gereken bilgilere sahip değildim.

Ancak emin olduğum bir şey vardı; o da Çin Halk Cumhuriyetinin Kuzey Kore'ye karşı alınan ambargo kararını veto edebileceğiydi. Ne var ki, ABD'nin dizginlerinden boşanmış İsrail Devletinin nükleer silah kullanmasını engelleyemeyeceğinden emindim.

1 Haziran gecesi olaylar üzerindeki sır perdesi kalkmaya başladı.

Gece 22:30 sularında Venezuela Televizyonunda "Dosya" adındaki programı yapan araştırmacı gazeteci Walter Martinez'i dinledim.

Gelişmeleri değerlendiren gazeteci, yaptığı yorumda ABD'nin her iki Kore yönetiminin birbiri hakkında halihazırdaki düşünme sistematiğini yerleştirmeye uğraştığını ve bununla da halkının istekleri doğrultusunda Japonya'daki Okinawa Üssünü kapatmak isteyen Japon hükümetine karşı adım atarak üssün devamlılığını sağlamaya çalıştığını belirtti.

Başta olan Japon hükümeti genel seçimlerde, 65 yıldır ABD tarafından işgal edilen askeri üslerin boşaltılacağını vaat ederek halktan büyük destek kazanmıştı. ABD askeri üsleri bu zengin ve gelişmiş ülkenin bağrında birer hançer gibi duruyor.

Olan olaylara dair şaşırtıcı ayrıntılar Global Research'de yayınlanan Washington'lu araştırmacı gazeteci Wayne Madsen'in makalesinde yeraldı.

Gazetecinin bilgi aldığı kaynaklara dayandırdığı yazısında şu ifadeler yeralıyor:

"Kaynaklara göre Mart ayında Güney Kore denizaltı avcısı Cheonan adlı korvete yapılan saldırı, Kuzey Kore tarafından yapıldığı süsü verilen bir saldırıydı."

"Saldırının bir amacı Kore Yarımadasında gerilimi artırarak Japon Başbakanı Yukio Hatoyama'yı Okinawa'daki ABD askeri üssünü kapatma girişimlerinden vazgeçirmekti. Hatoyama yaptığı açıklamada Okinawa üssünün kalması kararının alınmasında Cheonan olayının büyük rol oynadığını ifade etmiştir. Hatoyama'nın aldığı karar (Vaşington'da sevinç yaratan bir gelişme olan) iktidardaki merkez-sol koalisyon hükümetinde ayrılık yaratmış, Sosyal Demokrat Parti lideri Mizuho Fukushima koalisyondan ayrılabileceklerini hissettirmiştir."

"Cheonan, Baengnyeong Adası açıklarında batırılmıştır. Burası Güney Kore kıyılarının çok uzağında ve hemen Kuzey kore sahilleri karşısındadır. Ada üst düzeyde silahlandırılmış, stratejik bir konumda ve Kuzey Kore topraklarının topçu menzili içindedir."

"Son teknoloji sonara sahip olan Cheonan, olağanüstü hassas su altı dinleme teçhizatıyla donatılmıştı. Bölgede benzer kabiliyetli hiçbir Güney kore gemisi bulunmamaktadır. Adayla anakara arasındaki boğazda denizcilik yapılmadığı için olay sırasında denizde hiçbir etkinlik yoktu. "

"Ne var ki, Baengnyeong Adasında ABD-Güney Kore ortak istihbarat merkezi bulunmakta ve ABD Deniz Kuvvetleri özel harekat birlikleri üste konuşlanmaktadır. Buna ek olarak batırılma olayı yaşandığında bölgede dört ABD savaş gemisi ortak tatbikatlar gereğince yeralmaktaydı."

"Gemiyi batıran torpidonun metal aksamında yapılan araştırma sonucu metalin Alman yapımı olduğu anlaşılmıştır. ABD Deniz Kuvvetleri Özel Harekat birliklerinin benzer olaylarda şüpheleri başkalarının üzerine atmak için bu tür numunelere sahip olduğu ve bunları kullandığı sanılmaktadır. Ayrıca Berlin yönetimi Kuzey Kore'ye torpido satmamakta, tersine İsrail ile denizaltı silah teknolojisi alanında yoğun işbirliği yapmaktadır."

"Olay sırasında ABD savaş gemisi Salvor'un ada yakınlarında olması da şüpheleri artıran bir gerçektir."

"Sivil bir gemi kurtarma gemisi olan Salvor, 2006 yılında Tayland Deniz Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen mayın yerleştirme operasyonlarında yer almış ve 12 dalgıcın hayatına mal olan patlama sırasında olayların orta yerindeydi."

"Çin yönetimi, olayın hemen ardından Pyongyang'dan Beijing'e trenle alelacele gelen Kuzey Kore lideri Kim Jong Il' ile görüşerek Kuzey Kore'nin masum olduğuna inandığından, batırılma olayında ABD Deniz Kuvvetlerine ait Salvor'un suçlu olduğuna dair bazı şüphelerini dile getirmiştir:"

"1.Salvor, deniz tabanına mayın yerleştime operasyonu gerçekleştirmekteydi, yani olayın olduğu bölgede deniz dibine yatay yönde ateşlenen denizaltı karşıtı mayınlar yerleştiriyordu."

"2.Salvor halihazırda deniz dibinde olan mayınların kontrol ve bakımını yapıyor ve elektronik olarak ateşlenebilecek konuma getiriyordu."

"3.ABD Deniz Kuvvetleri Özel Harekat birliğine bağlı bir denizci Cheonan'a manyetik bir mayın bağlamış, bu sayede Güney Kore, Japınya ve Çin'deki kamuoyu yanıltılmak istenmiştir."

"Kore Yarımadasındaki olaylar Beijing ve Seul'da resmi ziyaret için bulunan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın temasları sırasında tüm diğer gündemleri ikinci plana itmiştir."

Böylece inanılmaz kolay bir şekilde ABD önemli bir sorunu çözmüştür; Yukio Hatoyama önderliğindeki ulusla birlik hükümeti düşürülmüş ancak oldukça büyük bir bedel ödenmiştir:

1- Müttefik Güney Kore derinden yaralanmıştır.

2- Kim Jong Il yönetiminin olağanüstü gündemler karşısında ne kadar hızlı ve başarılı müdahil olduğu görülmüştür.

3- Çin Halk Cumhuriyetinin önemi ve gücü bir kez daha ortaya çıkmıştır; Çin devlet başkanı gönderdiği özel temsilcilerle Japon İmparatoru Akihito, Japon başbakanı ve önemli Japon liderlerle doğrudan görüşmüş ve doğrudan insiyatif almıştır.

Dünya liderleri ve dünya kamuoyu artık ABD'nin güttüğü erdemsiz ve ahlaksız emperyalist siyasete dair kanıtlara sahiptir.

Fidel Castro
(3 Haziran 2010)

0 yorum:

Yorum Gönder