"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

7 Haziran 2010 Pazartesi

Aynı Tezgah - Aynı Ekip - Yeni Aktivistler

İsrail hükümetinin yaptığı katliam, baskın, yaralama, alıkoyma ve saldırı tam bir terördür ve kabul edilmesi asla mümkün değildir. Bu tespit ışığında, biraz da olayın aktörlerine, moda tabirle “AK-TİVİST’lere” bakalım.

Ak-tvist 1: Mavi Marmara Gemisi

Mavi Marmara gemisinin ilk sahibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’dir. İstanbul Belediyesi bu gemiyi ihale yolu ile satar. Alan şirket Almanya’da faaliyet göstermektedir! Şirket sahipleri İHH ve Deniz Feneri ile ilişkili kişilerdir! Bu ilişkinin gözden uzaklaştırılması için, Mavi Marmara gemisi, Afrika sahillerindeki bir ada devleti olan ve toplam nüfusu 630 bin olan Comorros (Komor) bayrağına geçmiştir! Komor ülkesi İslami bir yönetime sahiptir! Geminin macerası bu…

Ak-tvist 2: Deniz Feneri e.v (Almanya)

Deniz Feneri’nin ne olduğu belli. Almanya yargıladı, yöneticilerini mahkum etti ve hapse attı. Almanya, “Esas suçlular Türkiye’de” dedi, adli yardım istedi, Türkiye vermedi! Şimdi Almanya ikinci davayı açıyor! Türkiye’deki Deniz Feneri davasına “Yayın Yasağı” uygulandığından, ne olup bittiğini kamuoyu olarak bilemiyoruz!

Ak- tivist 3: İHH (İnsani Yardım Vakfı)

Peki, İHH (İnsani Yardım Vakfı) nedir? Bu vakfı, Bosna’da yaşanan trajedi sırasında, savaş mağdurları için para toplayan, sonra o parayı Refah Partisi ile bağlantılı olarak “buharlaştıran” vakıftır. Yani, değişen hiçbir şey yok. Ekip aynı, tezgah aynı. Önce Müslümanlığı kullan, sonra paraları topla, sonra bir kısmını mağdurlara dağıt, bir kısmını cebe at, diğerini ise Lâik Türkiye Cumhuriyetini, İslam Cumhuriyetine dönüştürmek için siyasette kullanılmak üzere yakın akrabalara aktar.

Türkiye’yi savaşın eşiğine getiren “Gazze’ye yardım” olayından, yıllarca bu ekiple çalışmış, beraber yardımlaşmış AKP üst yönetiminin ve AKP Hükümeti’nin bilgisi ve desteği olmaması düşünülebilir mi? AKP Hükümeti istemese ve göz yummasa, İHH’nın bırakın gemi kiralamasını, adım atması olası mıdır?

İsrail’in bir devlet gibi değil de bir terör örgütü gibi davranacağını ve sonunda ölümler olabileceğini AKP Hükümeti öngörmedi mi, yoksa bu netice AKP’nin siyasi hesaplarına uygun mu geliyordu? Bu soruların cevabı bize, bu ak-tivist’lerin gerçek yüzlerini göstermektedir.

Bu ekibi biz tanıyoruz. Ama özellikle gençler ve dinini inandığı gibi yaşayan gerçek Müslümanlar bilmiyorlar. Ancak, bunlardan kazık yiyenler “yandım Allah” deyip bunların gerçek yüzlerini öğreniyor ama, iş işten geçmiş oluyor. Üstelik sırada dolandırılmaya hazır o kadar çok Müslüman var ki! Deniz Feneri, Yimpaş, Jetpa, Kombassan gibi İslami holdingler, yüz binlerce Müslüman’ın, milyarlarca Euro’sunu dolandırdılar. Hapiste olan biri var mı? İnadına hepsi AKP’li bakanlar ile kol kola. Bu dolandırıcılık olaylarının binde biri, Atatürkçü Düşünce Derneği’nde veya Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde olsaydı, AKP, inanın o olaydan 12 tane Ergenekon davası çıkarırdı!

Ak-tivistleri tanıyalım:

1. Bu ak-tivistler, Filistin deyince sokağa fırlarlar, her türlü yardımı toplamak için dünyayı dolaşırlar, ama PKK’nın şehit ettiği bir gariban Mehmetçik için, bırakın yardım kampanyası düzenlemeyi, dünyayı dolaşmayı, bir mevlit bile okutmazlar.

2. 1975 yılında Filistin lideri Yaser Arafat, Kıbrıs Rumları’na; “Biz sizleri kardeş mücadeleciler sayıyoruz, sizin zaferiniz bizim de zaferimiz olacaktır. Çünkü düşmanımız ortak düşmandır” demiştir. Makarios öldüğünde tüm Arap ülkeleri 3 gün yas ilan etmiş ve bayraklarını yarıya indirmişlerdir. Bizim ak-tivistler için bir Filistinli ve bir Hamas militanı, PKK’nın şehit ettiği Mehmetçikten çok daha fazla mukaddestir! Böyle olmasa, hiç olmazsa bir defa da şehitlerimiz için kampanya düzenlerlerdi!

3. Filistin ve Gazze için gözyaşı dökenler; Kerkük, Telafer, Doğu Türkistan, Keşmir, Pakistan ve Afganistan’da ölenler için yani Türkler için parmaklarını kıpırdatmazlar.Bunlara cesaret veren, azmettiren tamamen AKP Hükümetidir, ve AKP Hükümeti bunu bilerek ve planlayarak yapmaktadır. Bu yeni Ak-tivist’çiler için geçerli olan Arap Milliyetçiliğidir. Bunu yaşam tarzlarında, devlet yönetimlerinde, en basitinden TRT’de görebilirsiniz.

Bu kafa maalesef, Mısır’ın bile terör örgütü dediği Hamas’ın peşine koca bir ülkeyi takıp, Türkiye’yi Ortadoğu’nun çatışma ortamına fiilen sokmuşlardır. Sadece siyasi rant elde etmek için planlanan bu organizasyon, AKP’ye çok pahalıya mal olacaktır.

Hür ve demokrat dünyanın gözünde bu Ak-tivistlerin sayesinde, yeni görüntümüz şöyledir; Sağımızda İran, solumuzda Suriye, arkamızda Libya ve Sudan, elimizde Tayyip Bey’in posteri-Hamas Bayrağı, dilimizde “Şükran ya Tayyip” sloganı… Karşımızda tüm medeni dünya… Allah sonumuzu hayırlı etsin.

Tayyip Bey’e üç basit soru:

1. 2001 yılında, İstanbul’da Abdullah Gül ile beraber görüştüğünüz ADL (Anti Deformation Launge) Başkanı Abraham Foxman ile hangi konularda mutabakata vardınız?

2. 2004 yılında AJC (Amerikan Yahudi Kongresi) tarafından size verilen “Cesaret Ödülü” madalyasını, Gazze’de acımasızca öldürülen bebeklerin hatırasına hürmeten, iade etmeyi düşünür müsünüz? Yoksa bunun için de, Birleşmiş Milletler kararı mı gerekiyor?

3. Bu saldırıyı yapanlar Somalili korsanlar, ölenler ise Amerikalı veya İsrailli olsaydı, ABD veya İsrail sizin gibi sadece konuşurlar mıydı?

Haydi, “Cesaret Madalyalı”, “civanım delikanlı” sakince, bağırıp çığırmadan tane, tane cevap ver lütfen…

Rifat Serdaroglu

0 yorum:

Yorum Gönder