"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Yeniden Samsun’a çıkmak!



Bugün 19 Mayıs! Bütün Türk Milleti için mutlu bir gün! Milli Mücadele’nin işaret fişeğinin yakıldığı gün! Kurduğu cumhuriyeti yaşatma bilinci versin diye Atatürk’ün Türk gençliğine bayram olarak hediye ettiği bir gün! Peki ya 18 Mayıs 1919! Veya 18 Mayıs 2010! Nasıl bir Türkiye’de yaşıyoruz? Atatürk Samsun’a çıktığı gün, durumu özetledikten sonra “Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta. Ordu, ismi var cismi yok bir durumda” diyordu.

Kurtuluş çaresi arayanlar ise İngiliz himâyesi, Amerikan himayesi istemekte, bazıları da bölgesel çözümler üretmekteydi.

Atatürk’e göre “Türk ata yurduna ve Türk’ün istiklâline saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silâhla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu...”

Ya bugün?
Türk ata yurdunun her köşesi ekonomik olarak bilfiil işgal edilmiş değil midir? Bütün ordular dağıtılmış olmasa bile en kritik görevlerde bulunan subaylar, 70’er 70’er gözaltına alınmakta değil midir? Ülkenin sinir sistemi olan haberleşme sistemi, bütün limanları satılmış değil midir? Dolaşım sistemi olan bankalar ve borsa yabancıların elinde değil midir? Maden yasası ve petrol yasası ile yer altı servetleri de yabancılara devredilmiş değil midir? İkiz Yasaların kabulü ile elde kalan milli servetin etnik gruplara bölüştürülmesi, böylece milletin ekonomik birlikteliğinin parçalanmakta olduğu bir gerçek değil midir? Solunum sistemi olan medya, artık yabancı sermayenin kontrolünde değil midir?

İktidarın başında bulunan zat, Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanı değil midir? 1 Mart 2003 günü, Mersin’den Hakkari’ye uzanan Türk topraklarını 61 bin 750 Amerikan askerine işgal ettirmeyi, Samsun ve Trabzon Limanları ile bütün havaalanlarını Amerikan ordusuna devretmeyi öngören tezkere, bugünkü iktidarın tezkeresi değil miydi?

Millet fakrü zaruret içinde, olan biteni anlamaya çalışırken, bütün bu işgal operasyonunun mimarları, mızraklarının ucuna Kur’an sayfaları geçirmiş Muaviye ordusu gibi halkın dini duygularını istismar etmedi mi?

ABD’nin 21 yüzyıldaki en önemli stratejik girişiminin “İslam dünyasında reform” olduğu ve Türkiye’nin bunda büyük rol oynayabileceği resmen açıklanmadı mı?

Bu projeye göre Türk gençlerinin önemli bir bölümü, Hasan Sabbah modeliyle, tasarlanmış Amerikan İslâmının fedaileri haline getirilmedi mi?

Amerikan solu
Bütün bunlar yetmedi! Şimdi işgal tezkerelerine direnmeyecek, tarım arazileri dahil vatan topraklarının yabancılara satışına karşı çıkmayacak, devletin kuruluş felsefesinin, hatta rejimin değiştirilmesine onay verecek bir Amerikan solu tasarlanıyor!

Onun için CHP üzerinde içten de destekli iğrenç bir operasyon uygulanıyor! Mesele, Deniz Baykal’ın şahsi meselesi değildir! Mesele, Amerikan hegemonyasına direnen bir CHP istenmemesi, milletin vicdanında ve genetik yapısında bulunan bu direnci bütün parti mensuplarının siyasi iradesi haline getirmeye çalışan bir liderin tasfiye edilmesidir.

Geleceksizsiniz
Türk gençliği! Amerikan İslâmına, Amerikan soluna, Amerikan güdümlü sözde milliyetçiliğe razı olmayacaktır. Nitekim bugün üniversitelerdeki Atatürkçü Düşünce Toplulukları, Türkiye genelinde 19 Mayıs Gençlik buluşmaları düzenledi. Bildirilerinde bütün Türk gençliğine hitaben “Geleceksizsiniz!” diyorlar!

Mesaj şu; Yeni emperyalist saldırıya karşı tutumunuz geleceğinizi belirleyecek. O halde gelecek sizsiniz! Seyrederseniz hiçbir geleceğiniz yoktur!

Ey CHP’liler! Partinizin Amerikan eksenine girmesini seyrederseniz, Türkiye’nin geleceğini yok etmiş olacaksınız!

Ey Türk gençliği! Yapman gereken, yeniden Samsun’a çıkmak, bütün partileri Türkiye’nin kuruluş felsefesinde bütünleştirmektir.

Büyük Türkiye ancak böyle kurulabilir.

Arslan Bulut
Yeniçağ

0 yorum:

Yorum Gönder