"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Karışık bir karakter



Aslında bugün “19 Mayıs ruhunu” ve Zonguldak’ta yerin 540 metre altında -muhtemelen ölmüş- 30 maden işçisini ve sorumlularını yazmayı istiyordum. Ama, CHP’deki gelişmeler ülkenin en sıcak konuları. O yüzden, farklı bir açıdan bu konuya değinmeye karar verdim. Zaten artık “19 Mayısı” ve “Atatürk” ü yazınca okumuyorlar!!

Zonguldak’taki facia konusunda ise, devlet ve medya suskun. Bu suskunluğun nedenini anlamak mümkün değil. Aradan iki gün geçmesine karşın 30 maden işçisine hâlâ ulaşılamamıştı. (Umarım hepsi canlı olarak çıkabilirler.) Özel sektöre ait madenlerde kaza ve facia olunca hükümet ve medya yapmadığını bırakmıyor. Hükümet o şirketin tepesine biniyor, ama bu facia devlete ait “Türkiye Taşkömürü Kurumu” nun maden ocağında olunca durum birden değişiveriyor!..

Mütevazı değil, ulu ruh!..
Gelelim, CHP’deki gelişmelere. Dün itibariyle Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan adaylığı kesinleşmişti. Pazar günü delegeler de evet derse bu iş tamam. Ben işin farklı bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum.

Kılıçdaroğlu’na “Gandi” benzetmesi yapılıyor. Bu ne kadar doğru? Örneğin insan, fiziken ya da sesiyle Atatürk’e benzerse ona Atatürk diyor muyuz? Ayrıca bir insana benzetilmek her zaman iyi mi?

Bakınız; Mahatma Gandi Türkiye’de bilindiği kadar “saf ve temiz” bir karakter değil. Tam tersine “karışık bir karakter.” “Mahatma” “Ulu ruh” demekmiş. Yani, bizde sanıldığı ve anlatılmak istendiği gibi “mütevazı ruh” değil!.. “Ulu” ruh!..

İngilizler için asker toplamış, halkını pasifize etmiş!
Mahatma Gandi, Hindistanlı yani Hintli. 1919-1948 yılları arasında İngiliz sömürgeciliğine karşı “Hint milli hareketinin lideri” olmuş. Ama, literatürde “pasifist siyasetçi” olarak tanımlanıyor.
Hindistan’da olduğu yıllarda İngiliz emperyalizmine karşı “pasif ve uzlaşmacı” bir çizgi izlemiş. Milli hareketin lideri yapılmış ama, hiçbir zaman “kurtuluş” fikrini olgun bir fikir olarak görmemiş, ayaklanma çıkarmamış, “Ulusal Kurtuluş Savaşına karşı” olmuş!.. Yaptığı iş yalnızca, Avrupa ürünlerini boykot ve sivil itaatsizlik!.. Zaten 1919’dan önce, Birinci Dünya Savaşı’nda -daha sonra ülkesini işgal edecek olan- İngilizler için asker toplamış!.. 30 Ocak 1948’de ise, radikal-milliyetçi bir Hintli tarafından düzenlenen suikastla öldürülmüş.

Gandi uzun süre Güney Afrika’da bulunuyor. Niçin? Oradaki Hintlileri İngilizlerin esaretinden kurtarmak amacıyla. Ama bizim anladığımız Atatürk çizgisindeki bir “kurtuluş” ideolojisi yok. Tam tersi söz konusu. Aslında, yorumlar biraz zorlanacak olsa, Gandi için, “İngilizlerin adamı” bile denebilir. Çünkü, sömürgeci ve işgalci İngilizlere karşı toplumda oluşan büyük tepkiyi sürekli yumuşatıyor. Ayaklanmayın, diyor. Çile çekelim, diyor. Teknoloji kullanmayalım, diyor. Uzlaşalım, diyor.

Güney Afrika’daki yıllarında öne çıkardığı ideolojisinin temelinde de sivil itaatsizlik, pasifizm, uzlaşmacılık, çilecilik, Asya milliyetçiliği, Hinduizm akımının dinsel mistik öğeleri ve teknoloji karşıtlığı yatıyor. Aslında, araştırmacılar için Gandi-İngiliz ilişkileri tam bir inceleme ve tez konusu.

Kılıçdaroğlu’nun Atatürk’e bakışı nedir?
Mahatma Gandi hakkında, yukarıdaki sözlerinden dolayı, kuşkularım var. Ama tarihe mal olmuş sözlerini, Mevlâna ya da Konfüçyüs düzeyinde algılarsak yararlanabiliriz. Diyor ki, “Bir insan yaptıklarının toplamıdır.”

Soralım, Kemal Kılıçdaroğlu bugüne kadar ne yapmıştır? Örneğin, emperyalizm konusunda, Atatürk’ün yaptıkları ve ilkeleri konusunda ne düşünmektedir? Avrupa Birliği’ne nasıl bakmaktadır? ABD hakkındaki düşünceleri ve genel başkan (ilerde başbakan) olursa, onlarla nasıl bir politika izleyecektir?

Gandi diyor ki, “Önce önemsemezler, sonra gülerler, sonra kıskanırlar, en sonunda ise yenilirler”.
Kimi zaman doğru olabiliyor. Diyor ki, “Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür... Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür... Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür... Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür... Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür... Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür... Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.” Katılıyorum.

Ve son olarak diyor ki: “Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz, nafiledir.”
Yürekten katılıyorum. Ve yıllardır uyarıyorum.

Hulki Cevizoğlu
Yeniçağ

0 yorum:

Yorum Gönder