"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

14 Mayıs 2010 Cuma

Alışamadım...



Alışamadım...

Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan size alışamadım. Yanlış anımsamıyorsam Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da Başbakan olduğu dönemde bir teğmen size alışamadım demişti. O dönemin yasa uygulayıcıları açıkçası yasayı hükümet edenlerin çıkarlarına göre kullananların emri ile o onurlu teğmene çektirmedikleri acıyı bırakmadılar. Apoletini sökmekten tutun da, görevden almayı gündeme getirdiler. Hatta işi o kadar ileri götürdüler ki, sevgili yurtsever teğmenimizi hapse koymayı dahi düşündüler. Şimdi o teğmen hangi acılar, hangi sancılar çekti bilemem. Görevinden alındı mı alınmadı mı, hapse atıldı mı atılmadı mı bilemiyorum. Çünkü ben de dövletin (dövlet, çünkü bizde devlet yok; dövlet var, dövüp yönetiyor) elinde bulunan bilgi edinme kaynakları yok. Çünkü benim elimde MİT’in, itin bilgileri yok. Ben şimdi o teğmenin yolundan gidiyorum. Çünkü bu memleketi seven, bu toprakların üzerinde yaşayan emekçi halkların düşüncelerine o teğmen yol gösterici olmuştu.

Ben de şimdi aynı şeyi söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan size alışamadım.

Sevgili dünya ozanımız Nazım Hikmet, Menderes için şöyle demişti: Senin ana rahmine düştüğün gün Milletinin en kara günüdür. Ben de size aynı şeyi söylüyorum.

Şimdi beynimin hiçbir hücresinden kuşku duymadan şunu söylüyorum: Elinizin altındaki mahkemelere bir tek işaretinizle emrinize koşarak suç sizde olsa bile sizin çıkarınıza karar verecek hakimlere, savcılara sahipsiniz. Ben İlyas Salman olarak Malatya Arguvan ilçesi Asar köyü nüfusuna kayıtlı ... Nüfus cüzdanı örneğim:

Soyadı: Salman
Adı: İlyas
Baba Adı: Vahap
Ana Adı: Hafize
Doğum Yeri: Arapkir
Doğum Tarihi: 14.1.1949
Medeni Hali: Evli
Dini: Nüfus cüzdanına göre İslam ama gerçek anlamda İslamlığı kabul etmiyorum. Hıristiyanlığı mı kabul ediyor diyeceksiniz ona da hayır. Ben dünyaya gelirken anneme babama mektup yazmadım. Faks çekmedim, telefon etmedim. Telgrafla bildirmedim. Beni çırılçıplak bir bebek olarak dünyaya getirmişler. Ve Türkmen Alevisi elbisesi giydirmişler. On yaşından sonra Türkmen Alevisi elbisesini de yırttım attım; insanlık elbisesi giyindim.

Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan;
Size hodri meydan diyorum ve Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri hukuk kurallarına göre sizi mahkemeye davet ediyorum. Bir tek şartım var: Sizin de avukatınız olmayacak benim de avukatım olmayacak. Çünkü size güvenmiyorum. AKP’li bir avukatı seçersiniz, AKP’li bir hakimi seçersiniz. Kanunları size göre yorumlar, kanunları size göre yorar; bu sayede kanunlar bitkin düşer.

Ben bütün samimiyetimle söylüyorum. Kanunların tarafsız uygulanmasından yanayım. Gerçi kapitalist sistemde kanunlar ne kadar tarafsız uygulanır? Bu konuda kuşkularım değil, yerine göre tespitlerim var.

Bunları neden söylüyorum? 24 Kasım’da Dünya Öğretmenler Günü kutlanıyordu. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül öğretmenlere yönelik daha doğrusu öğretenlere yönelik bir takım lafızlar etti. Örneğin dünyayı değiştirecek çocuklarımızı sizler yetiştireceksiniz dedi. Acaba Abdullah Gül dünyanın değişip gelişmesinden yana mı, ya da dünyanın milattan sonra 600. yıllardaki haline dönmesinden yana mı? Sayın Abdullah Gül’ün konuşmasında en dikkatimi çeken şey şu oldu: Başöğretmenimiz Mustafa Kemal’den hiç söz etmedi. Acaba Abdullah Gül o koltukta oturmasını Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına borçlu değil mi?

Ben yüzde 47’nin değil yüzde 53’ün adına yazıyorum. İnanıyorum ki Abdullah Gül de, Recep Tayyip Erdoğan da yüzde 47’nin adamları. Biz % 53 olarak şunu soruyoruz: Bir torba kömür vererek oyunu aldığınız aptal kalabalığının mı yanındasınız, kendini satmamış yüzde 53’ün mü yanındasınız? Ya da ikili oynuyorsunuz.

İyi çiftetelliler!

İlyas Salman
Odatv.com

0 yorum:

Yorum Gönder