"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

12 Mayıs 2010 Çarşamba

CHP nasıl kurtulur?



Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 18 yıllık genel başkanı Deniz Baykal, bir kadın milletvekili ile gizli çekilmiş bir “kaset” sonucu istifa etti.
Bu konuda ilk aklıma gelen, ünlü yazarımız Ferit Edgü oldu.
Diyeceksiniz ki, ne alakâ?

Çok uzun yıllar önce Taksim’deki olaylı bir 1 Mayıs’tan sonra kitap yayınlamıştı. Bu kitapta, 101 farklı açıdan, 101 farklı kişinin olaya kendi açısından bakışını yazmıştı. Edgü’nün bu kitabı, gençliğimde okuma sevgimi artıran kitaplardan olmuştu.

Şimdi, Deniz Baykal’ın “komplo” olarak açıklanan istifasından sonra herkes farklı açıklama yapıyor. Baykal’ın kendisi, CHP yönetimi, genel başkanlık bekleyip de cesaret edemeyenler, iktidar partisi AKP, Başbakan Tayyip Erdoğan, Amerika Pensilvanya’daki Fethullah Gülen, yandaş gazeteciler, muhalif gazeteciler, kadın milletvekilini mağdur görenler, kadın milletvekilini suçlu görenler, Baykal’ın diğer muhalifleri, kocalar, kadınlar, eşlerinden kuşkulananlar, kamu olanaklarının kullanılma biçimini ön plana alanlar, olaya Baykal’ın sayın eşinin gözüyle bakanlar, mağdura acıyıp onu sevmek isteyenler, vs, vs.
Zamanım olsa bu kitabı ben yazardım.

Erdoğan uçurumdan çıkarmalıydı
Zamanım yok, o yüzden bu köşede kendi bakış açımı sunmak isterim.
2007 Genel Seçimleri bağlamında Baykal’ın kimleri nasıl aday yaptığını çok eleştirmiştim. Şimdi onlara tekrar girmek istemiyorum. Ama, demek istediğim, bugünkü durumunu en ağır biçimde eleştirsem hakkımdır. Ama bugün “düşmüş” bir insana, hele bu biçimde düşmüş bir insana vurmanın çok büyük insafsızlık olduğuna inanıyorum. O yüzden Baykal’ı eleştirmeyeceğim.
Baykal’ın notunu bu son olaya bakarak değil, siyaseten yaptıklarına ya da yapmadıklarına bakarak vermek gerekir.

Bu kaset olayı çirkindir. AKP iktidarı ülkeyi bir “kocakulak” ve “big brother” ülkesi durumuna getirmiştir. Zaten, Baykal’ın istifa konuşmasına Başbakan Erdoğan’ın ağır yanıt vermesi bu konudaki paniklerindendir. İşin ucunun nerelere varacağını kendilerinin dahi tahmin edememelerindendir. Önce “Biz bu konuyu imâ bile etmeyeceğiz” dediler, sonra en ağır biçimde, bizzat başbakan kendisi eleştirdi.

Oysa, Başbakan Erdoğan’ın Baykal’a bir “hayat borcu” var. Siyasi hayat borcu. Erdoğan’ın “muhtar bile olamayacağı” günlerde Baykal, “Demokrasi için gerekiyordu” diyerek, Anayasa değişikliğine evet demeseydi, Tayyip Bey ne milletvekili ne de başbakan olabiliyordu.
Yani, Baykal Erdoğan’ı o dipsiz uçurumdan çekip almıştı. Erdoğan da, doğru ya da yanlış ama, Baykal’ı uçurumdan kurtarmalıydı.

Baykal’ın açıklamasının kodları
Baykal’ın giderayak yaptığı açıklamanın kodları önümüzdeki günlerde çözülecek.
Açıklamada ilginç olan birçok nokta var.
Bir tanesine değineceğim. Baykal, “Bu kaset olayında parmağı yoktur” diyerek Fethullah Gülen’e neredeyse teşekkür etti.
Kime?
Bugüne kadar ağır eleştiriler yönelttiği ve Ergenekon olaylarında sürekli olarak “F tipi polis”, “F tipi örgütlenme”, “F tipi yargı”, vs. biçiminde eleştirdiği Fethullah Gülen’e.
Bu durum -bilmediğimiz bir nedenle- hükümeti ağır biçimde rahatsız etti.
Dediğim gibi bunu sonra öğreneceğiz.
Acaba ortada “Dolmabahçe mutabakatına” benzer bir “Pensilvanya Mutabakatı” mı var?..

Kılıçdaroğlu ile olmaz!
Öte yandan, bugüne kadar “Deniz Baykal çekilmiyor, gençlerin önünü açmıyor, başka genel başkan ve yöneticilerin önünü tıkıyor” sözleri yaygındı.
Şimdi, CHP için bunun tersini kanıtlama zamanıdır.
Yerimiz kalmadı, kısaca söyleyeyim.
Eğer Deniz Baykal daha önce yaptığı gibi “manevra çekilmesi” yapıp, geri dönmeyi düşünmüyorsa, CHP yeni bir genel başkan seçecek. Bu, sadece bir genel başkan seçimi değil, Anayasa’da yeri olan “Ana muhalefet lideri” seçimi olacak.
Kusura bakmasın(lar), bana göre, bu kesinlikle Kemal Kılıçdaroğlu değildir... (Pek çok nedeni var.)
CHP tek başına iktidar olma şansını hiç yakalayamamıştı, bu şans şu anda da yoktu.
CHP’nin bu şansı yakalayabilmesinin “tek yol” u içerden birisini seçmek değil, kamuoyunda sevilen bir Atatürkçüyü genel başkan seçmektir.
Bu, hem Atatürkçülerin iktidar olmasının yoludur, hem de CHP’nin kurtuluşunun tek yolu.

Hulki Cevizoğlu
Yeniçağ

0 yorum:

Yorum Gönder