"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

25 Mayıs 2010 Salı

“Milli” ve “Gayrımilli” arasındaki savaşımda CHP’nin yeri

CHP’de yaşananlar kimi çevrelerde Türkiye’de “sol”un yeniden güçleneceği, hatta iktidara geleceği ve böylece sorunların çözüleceği düşüncesine yol açmış bulunuyor. CHP’nin kendisini “sosyal demokrat” olarak tanıtması, sosyalist enternasyonale üye olması gibi nedenlerle sol bir parti olarak algılanmasına yol açmış olması da bu düşünceyi güçlendirmektedir. Hiç kuşkusuz, CHP’nin güçlenmesi, açıktan açığa emperyalist kapitalizmin dümen suyundan giden AKP karşısında bir seçenektir. Ne var ki, bugünkü yapısıyla CHP’yi “solcu” bir parti olarak nitelendirmeden önce düşünmek gerekir.

Öncelikle, eğer “sol” ve “sosyalizm”i eş anlamlı ya da birbirleriyle örtüşen kavramlar olarak algılayanlar varsa, bilmelidirler ki “sosyalizm”, “kapitalizm”in antitezidir. Oysa, “sosyal demokrasi”, liberal kapitalizm ile bir uzlaşma demektir. Başka bir deyişle, liberal kapitalist egemen sınıfın emekçi sınıflara birtakım ödünler vermesinin, sosyal-ekonomik haklar tanımasının sonucudur. Böylece, Batı’nın egemen sınıfları, emekçilerin durumlarını bir ölçüde iyileştirmeye razı olarak varlıklarını korumuşlardır. Salt bu açıdan bakıldığında sosyal demokrat partiler, liberal kapitalist düzenin partileridirler.

Batılı ülkeler bakımından sosyal demokrat partiler toplumsal (sınıflar arası) barışın en önemli öğesidirler. Ancak, genellikle gözden kaçan nokta, bu ülkelerin aynı zamanda emperyalist ülkeler olduğudur. Bu, şu demektir: Gelişmemiş ya da azgelişmiş ülkelerin işbirlikçileriyle birlikte bunların emekçilerini, doğal kaynaklarını, pazarlarını sömürerek elde ettikleri değerlerin bir bölümünü kendi emekçi sınıfları ile paylaşmaktadırlar. Bu nedenle, bu ülkelerin egemen sınıfları kendi özvarlıklarından pek de öyle özveride bulunmadan sosyal demokrasiyi yaşama geçirmek olanağına sahiptirler. Oysa, Türkiye emperyalist bir ülke değildir.

Anımsayalım: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir çok Avrupa ülkesinde sosyal demokrat partiler iktidarda bulunmuşlardır. İşte, bu partilerdir ki, emperyalist Avrupa’yı yeniden yapılandırmış bulunuyorlar. Yine anımsayalım ki, 1970’lerde Bülent Ecevit’in “ortanın solu” adı altında dile getirdiği sosyal demokrat düşlerine en sert tepki burjuvaziden gelmişti!...

Öte yandan, klasik anlamda sosyalizmde en önemli nokta, üretim araçlarının mülkiyetinin özel kişilerin elinden alınması, kamulaştırılmasıdır. Sosyal demokrasi için böyle bir sorun yoktur. Hatta Sosyalist Enternasyonal bugün için en önem verdikleri noktanın, istihdamın arttırılması olduğunu belirtmektedir.

Şu gerçeği de belirtmeden geçmemek gerekir: Karl Marks’ın yaşamı boyunca karşı çıktığı akımların başında sosyal demokrasi gelir. Bu nedenlerle, CHP’yi sosyalist bir parti olarak nitelendirmek temelli bir yanlışlıktır.

“Sol” da bir ayırım yapılmak istendiği ve bu amaçla da “Marksist sol” kavramının ortaya atıldığı da görülmektedir. Ne ki, Marksist olmayan solun ne anlama geldiği pek de anlaşılamamakta, son çözümlemede bununla sosyal demokrasinin kasdedildiği ortaya çıkmaktadır.

Şu halde, bir CHP iktidarında, büyük bir olasılıkla vurgun ve soygun düzenine son verilebileceği, emekçiler lehine çıkarılmış bulunan yasaların yaşama geçirilebileceği, hatta bu amaçla yeni yasalar da çıkarılabileceği düşünülebilirse de, işbirlikçi liberal kapitalist düzenin özüne ilişmedikçe Türkiye’de yoksulluğun, açlığın ortadan kalkacağını, CHP sosyal demokrat olduğunu öne sürdüğü sürece, düşünmenin olanağı yoktur.

Bugün Türkiye’nin sorunlarını çözmek, sosyal demokrat bir iktidarın yapabileceği bir iş değildir. Bu, ancak millî bir iktidarın başarabileceği bir iştir. Çünkü, bugün Türkiye’de kavga millî ve gayrımillî olanlar arasındadır. Türkiye’de açlığın ve yoksulluğun nedeni, gayrımillî cephenin liberal kapitalist Batı emperyalizmi ile işbirliği içinde Türk halkını ve ülkenin değerlerini sömürmesidir. Eğer CHP, aldığı bu son rüzgar ve ivmeyle millî güçleri antiemperyalist bir cephede toplamayı başarabilirse, dün Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde olduğu gibi yeniden adını tarihe altın harflerle yazdıracaktır. Yoksa, liberal kapitalist işbirlikçi düzenin koltuk değneği olacaktır.

Çetin Yetkin
Yeniçağ

0 yorum:

Yorum Gönder