"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

23 Mayıs 2010 Pazar

CHP, Devletin Kodlarını Nasıl Çözecek?

Türkiye son yıllarda açılımlarla çalkalandı. Alevi açılımı, Süryani açılımı, Kürt açılımı, Ermeni açılımı derken en sonunda işin ucu CHP’ye de dayandı. Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda bırakılmasıyla CHP de açılmaya başladı! Hafta sonu yapılacak CHP Kurultay’ında Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na seçilmesinden sonra CHP’nin, Kürt açılımına eklemlenecek açılımlar yapması bekleniyor.

Örneğin ünlü sosyal demokrat işadamı İshak Alaton, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na yürüyüşünü heyecanla izlediğini söylüyor ve ana muhalefet partisinde yaşanacak bir kan değişiminin başta Güneydoğu açılımı olmak üzere birçok konuda ilerlemeye zemin hazırlayacağı görüşünde olduğunu vurguluyor. (Milliyet, 21.5.2010)

Alaton’un CHP ile ilgili onca konu arasında özellikle Güneydoğu Açılımı’nın altını çizmesi dikkat çekici doğrusu… Dahası, her iki lafından biri işçi, köylü, emekçilerle ilgili olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İshak Alaton gibi bir işadamını neden heyecanlandırdığı da üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta! Anlaşılan o ki, Kılıçdaroğlu’nun “sanayicimizin, yatırımcımızın yanındayım” mesajı, ilgili çevreler tarafından gayet iyi anlaşılmış!

CHP’nin Kürt açılımı konusundaki niyeti, sadece Alaton’un heyecanlanmasından belli değil tabii… Siyasi kulislerden sızan haberlere göre, Kurultay’dan sonra Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu’ nun CHP’ye katılacağı ve Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP) eski Genel Başkanı Murat Karayalçın’ ın ise yeni yönetimde yer alacağı söyleniyor.

Murat Karayalçın’ı kamuoyu yakından tanıyor. Birkaç yıl önce, HADEP ve PKK uzantısı Kürt milliyetçileri ile blok listeler hazırlayarak yerel seçimlere giren Karayalçın, bu iş tutmayınca SHP’yi liberal döneklere ve PKK kuyrukçusu sözde “solculara” bırakıp Baykal’ın danışmanlığına atlamıştı. Görülüyor ki, SHP’de tutmayan maya, şimdi bir de CHP’de denenecek!

CHP’deki “Kürt açılımı” girişimi konusunda asıl dikkat çekici isim ise Sezgin Tanrıkulu … Kurultay’dan sonra partiye katılacağı söylenen Tanrıkulu, Diyarbakır Barosu eski Başkanı… Kamuoyu, Sezgin Tanrıkulu’nu Karayalçın kadar yakından tanımadığı için, bu konuda biraz bilgi verelim. Milliyet gazetesinden Devrim Sevimay, yaklaşık bir yıl önce, 18 Mayıs 2009 tarihinde Sezgin Tanrıkulu ile yaptığı röportajın sunuşunda şöyle diyor:

Obama’nın danışmanlarından AB’li yetkililerle, yabancı gazetecilerden sivil toplum temsilcilerine kadar kim Türkiye’ye gelse ille de görüşmek istedikleri bir isim var: Sezgin Tanrıkulu… Eski Diyarbakır Barosu Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucusu olan Tanrıkulu’nun en son bir ay önce Diyarbakır’da öğle yemeğinde buluştuğu Danimarka Büyükelçisi Jasper Vahr, malum şimdi NATO Genel Sekreter yardımcısı… Geçen yıl ise ABD Dışişlerinin davetlisiydi.

Bu yağlama girişinden sonra Sevimay, “nedir özelliği derseniz, Sezgin Tanrıkulu’nun kendisi şöyle açıklıyor” diyor:

Benim tarafım belli… Ben insan haklarının tarafındayım, şiddete karşıyım ve hiçbir şeyi kapalı kapılar ardında konuşmuyorum. Fikrim neyse onu olduğu gibi herkesle ve gerekirse herkese rağmen paylaşıyorum.

Görüldüğü gibi Sezgin Tanrıkulu, “şiddete karşı ve insan hakları taraftarı”! Onun için de Güney Amerika’dan Uzak Asya’ya, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar mazlumların ensesinde boza pişiren, 2003’den beri Irak’ı bir açık mezbahaya çeviren ABD, Dışişleri Bakanlığı’nın konuğu olarak Tanrıkulu’nu Washington’a davet ediyor ve görüşüyor! Emperyalizmin kanlı eli NATO’nun Genel Sekreter Yardımcısı da -tabii o da Tanrıkulu gibi “şiddete karşı ve insan hakları taraftarı”(!) olduğu için- Diyarbakır’da öğle yemeğinde buluşuyor avukat beyle…

Sezgin Tanrıkulu o kadar “insan hakları taraftarı” ve o kadar “şiddete karşı” ki, dünyayı ölüm tarlalarıyla donatan güçlerin temsilcileri ile temaslarda bulunmakla yetinmiyor, tarihimizle de hesaplaşıyor ve “1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.” diyenlerden biri olarak Özür Belgesi’nin altına basıyor imzayı!

Peki, “şiddete karşı ve insan hakları taraftarı” Sezgin Tanrıkulu, PKK hakkında ne düşünüyor? Devrim Sevimay’ın “PKK, sizce eski PKK değil mi?” şeklindeki sorusunu şöyle yanıtlıyor Tanrıkulu:

Tabii ki değil. Birincisi, karşımızda ister kabul edelim ister etmeyelim, ama aradan geçen çeyrek yüzyıl içinde ciddi biçimde kitleselleşen bir örgüt var. O kadar kitleselleşmiş ki Türkiye’nin neredeyse bütün coğrafyasında, Avrupa’da, hatta beş kıtada sivil insanlara ulaşabilmiş durumda. Dolayısıyla bu örgütün istese de istemese de giderek şiddetten arınıp başka bir yapıya bürünmesi en başta kendisinin ayakta kalabilmesi için şart. Sonuçta hiçbir örgüt şiddet yöntemleriyle bu kadar kitleyi kendisine bağlı tutamaz. Zaten Karayılan’ın ‘Biz eski PKK değiliz’ derken söylemeye çalıştığı bu. Çünkü bu kadar sempatizanı olan bir örgütün silahlı yöntemlerle ayakta durması mümkün değildir. Bunu bence artık onlar da açık bir biçimde görüyorlar.

İkincisi de PKK’nın artık silahlı yönteme başvurmaya gerek kalmayacak siyasal hedefleri olması. Yani artık bir bağımsızlık hedefi yok. Böyle bir hedefi yoksa, o zaman silahlı yönteme de gerek yok.

Tanrıkulu’nun, PKK propagandistlerine parmak ısırtan incelikte yaptığı “ciddi biçimde kitleselleşen PKK” propagandası, bölücü terör örgütünü beş kıtada at oynatır gibi gösteriyor, ama son seçimlerde PKK’nın yasal uzantısı olan partinin Türkiye’de neden her 20 kişiden sadece 1’inin desteğini alabildiğini açıklayamıyor. Dahası, bırakın bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bir yana, sadece Kürt kökenli yurttaşlarımız arasında bile PKK, her 6 kişiden sadece 1’inin desteğine sahip! Ama sözde “şiddet karşıtı” Tanrıkulu için bu gerçeğin bir önemi yok!

Bu “şiddetten arınan PKK” palavraları; son günlerde artan PKK eylemleri, artan şehit cenazeleri, hatta birkaç ay önce babasının gözleri önünde PKK’lılar tarafından yakılarak katledilen 17 yaşındaki genç Serap Eser örneği karşısında Sezgin Tanrıkulu’nun maskesini düşürüyor! Ama Tanrıkulu’na göre “PKK’nın artık silahlı yönteme başvurmaya gerek kalmayacak siyasal hedefleri” var ve “artık bir bağımsızlık hedefi yok.

Peki, nedir o“silahlı yönteme başvurmaya gerek kalmayacak siyasal hedefler”?

Sezgin Tanrıkulu, bu konuda PKK görüşü de bu mudur bilinmez ama, Kürt sorununa kendi çözüm önerisi olarak Türkiye Barolar Birliği’nin 2001’de hazırladığı bir anayasa taslağını örnek gösteriyor. Tanrıkulu’nu dinleyelim:

Taslağın 126. maddesinde, mevcut 1982 Anayasası’nın 126. maddesinin yerine şu düzenleme öneriliyor: ‘Türkiye’nin idari yapısı ilçe, il ve bölge yönetimlerinden oluşur. Bölge yönetimleri bölgenin iktisadi, sosyal ve ekonomik olarak planlamasını yapar, ihtiyaçlarını yerinden karşılar.’ Gerekçe de özetle şöyleydi: ‘Türkiye, merkezden yönetilemeyecek kadar büyüdü. Türkiye, 20-25 bölgeye ayrılmalıdır.

Kısacası Sezgin Tanrıkulu’nun PKK’ya önerdiği, bu bölüp parçalama işini artık silahla ve şiddet yönetmeleriyle değil, anayasal yollardan gerçekleştirmek için siyasal mücadeledir. Yalnız bu sefer hedefe doğrudan bağımsızlık isteyerek değil de, belki özerklik belki de Türkiye’nin kantonlara bölünmesi şeklinde formüle edilecek ara aşamalardan geçilerek ulaşılması söz konusu olacaktır. Şiddetin son bulacağı bu dönemde artık insanlar değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk ulusunu anlamlı kılan değerler ve ilkeler, insan hakları çığlıkları arasında katledilecektir!

Peki, bütün bunlarla CHP’de son yaşananların ve Sezgin Tanrıkulu’nun Kurultay’dan sonra CHP’ye katılacağı iddialarının ne ilgisi var?

Çok ilgisi var! Çünkü Sezgin Tanrıkulu, bu hedef bağlamında CHP’nin oynayacağı rolü bir yıl öncesinden açıklıyor. Kendisi ile yapılan söyleşinin bu bölümünü okuyalım şimdi de:

“- Çözüm için maddeleri sıralarsanız, en başa hangisini koyarsınız.

-En baş yok. Her şeyin eş zamanlı olması gerekiyor.

-İçinde kimler olmazsa Kürt sorunu çözülemez.

-AKP zaten hükümet ve doğrudan sorumlu… Ama bunun dışında çözümde mutlaka ihtiyaç duyulacak iki önemli siyasal hat var: Birincisi CHP’nin temsil ettiği siyasal hat, diğeriyse MHP’nin… Bana göre bilhassa CHP olmadan bu sorun çözülemez, çünkü CHP bu sorun bakımından devletin kodlarını çözecek tek partidir.

-Ne demek devletin kodları?

-Devlet dediğimiz zaman bunun bir tarafından ordu, bir tarafından yüksek yargı organları, diğer tarafından yükseköğretim kurumları ve yüksek bürokrasi vardır. Ancak CHP’nin ‘evet’ diyeceği bir çözüm bu devlet kurumlarındaki düşüncelerin değişmesine neden olur.”

İşte CHP’deki Baykal operasyonunun; Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa yürüyüşünün İshak Alaton gibi işadamlarını “Güneydoğu açılımı” bakımından heyecanlandırmasının ve Sezgin Tanrıkulu gibi, Obama’nın danışmanlarından ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan NATO Genel Sekreter Yardımcısı’na kadar birçok “insan hakları taraftarı ve şiddet karşıtı”(!) çevrenin sevdiği birinin CHP’’ye girmeyi amaçlamasının nedeni…

Önce CHP’yi çöz…

O da Devletin kodlarını çözsün…
Sonra ülkeyi 20-25 parçaya bölüp Türkiye’yi çözelim…

Şimdi, CHP’lilere o ünlü sloganla son bir kez daha seslenmek gerek:

EY CHP’LİLER… TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

Serdar Ant
Bellek

0 yorum:

Yorum Gönder