"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

27 Mayıs 2010 Perşembe

Banu Avar - Gazete5 Ropörtajı

Yeni dünya düzeni ve Türkiye’nin bu düzen içindeki rolüne ilişkin çarpıcı tespitleri ve açıklamalarıyla gündem sarsan Gazeteci-Yazar Banu Avar, Türkiye’yi ve son gelişmeleri Gazete5 için yorumladı. İktidarın “yasaklı” gazetecilerinden Avar, gündeme ilişkin yine çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. İl il gezerek, Türk gençliğini “bilinçlendirme” misyonunu görev edinen, kitapları gündemi sarsan Banu Avar ile siyaseti, değişen dengeleri, Türkiye üzerinde oynanan gizli oyunları konuştuk… Ve tabii bir de CHP’yi…

GAZETE5- Türkiye’de bazı merkezler tarafından “seçilerek yetiştirilmiş” yöneticilerin varlığına işaret ediyorsunuz. Konuşmalarınızda, önümüzdeki dönem için; sağ ve soldan bir takım isimlerin belirlendiğini ifade ediyorsunuz. Bu isimlerin şu an Türkiye’de aktif bir görevde olduğunu söyleyebilir miyiz?

B. AVAR- Sadece Türkiye’de değil dünyanın bir çok ülkesinde iktidarlar bir küresel çete tarafından belirleniyor. Biz bunu nereden biliyoruz? Kendileri söylüyorlar... Listeleri kendileri veriyor. Açın ABD Dışişleri Bakanlığı Eğitim ve Kültür İşleri Sitesini ya da ABD Uluslar arası Liderlik Kursları sitesine bakın. Orada onlarca ülkenin zirve isimlerini göreceksiniz. Afrika cumhurbaşkanlarından Avusturya Genel Valisine, NATO genel Sekreterinden tüm Avrupa’daki zirve isimlere kadar birçok ‘belirlenmiş’ ‘eğitilmiş’ isim var bu listelerde. Abdullah Gül’ün adı da bu listede.

GAZETE5- Sizin Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın da bu ‘listelerde’ olduğuna dair iddialarınız oldu. Bunu nereden biliyorsunuz?

B. AVAR- 1994’de BBC için rehberlik yaparken yaşadıklarımı anlatmıştım. Avusturya ABC, Amerikan PBS ve BBC’den Nick Gowing gibi kuruluş ve isimler ısrarla Türkiye’den 3 isimle görüşme talebinde bulunmuşlardı. Konu Refah Partisi idi. Erbakan partinin başındaydı ama, kimse onunla görüşmek istemiyor hepsi Tayip Erdoğan, Abdullah Gül ve Fehmi Koru’dan randevu alınmasını istiyordu… Aldım, görüşmeler yapıldı… 1994 yılı sonunda ABD büyükelçisi Morton Abromowitz bir beyanatında “Erbakan’dan daha şehirli daha modern biri lazım. Tayip Erdoğan gibi!” demişti. Bir süre sonra bu arzuları gerçekleşti… Bugün de benzer şekilde her kesimden eğittikleri favorileri var ve gerektiğinde sahneye sürüyorlar...

GAZETE5- Bunu neden yapıyorlar?

B. AVAR- Çünkü psikolojik savaşta ‘Biz her şeye hakimiz. Ne dersek o olur!’ havası vermeyi amaçlıyorlar. Ama ne planlarlarsa planlasınlar bir millet uyanık olduğu sürece tuzaklara düşmüyor. Bunun yakın tarihte en iyi örneğidir 1 mart tezkeresi!

GAZETE5- Bu sürecin 68 ülkede aynı anda başlatıldığını belirtiyorsunuz. Türkiye’deki süreç, Yugoslavya ya da renkli devrimlerin yaşandığı devletlerden farklı mı seyrediyor?

B. AVAR- Bence bu sürecin nasıl başladığını iyi anlamak ve belgelerini görmek için herkesin Emin Değer’in “Oltada Balık Türkiye” kitabını ders kitabı gibi okuması gerek. 2. dünya savaşı sonrası ABD Türkiye arasındaki anlaşmalara bakın… Amerika içimize sızmak için bir yığın madde koydurmuştur, yardım anlaşmaları içine. Yapılan birçok araştırmada Türkiye’de ‘Batılı kalıpta öncü kuşak yetiştirmekten’ söz ediliyor.

Türk toplumu gelenekçiler, modernler ve aradakiler olarak öbeklere ayrılıyor ve nasıl Amerika çıkarlarına uygun yönlendirilecekleri karara bağlanıyor. Ve bu çerçevede bir toplum mühendisliği yapılıyor.. Tutuyor mu? O başka dava! Her ülkenin kendi dinamikleri var. O dinamiklere göre farklı operasyonlar planlanıyor... Yugoslavya veya Gürcistan’da ya da Kırgızistan’da ‘turuncu’ operasyonlar yapıldı. Ama unutulmasın bu ülkelerle Türkiye kıyaslanabilir değildir. Türkiye, İran ve Rusya; bulunduğumuz coğrafyada İmparatorluk geleneği olan 3 devlettir. Diğerleriyle değil ancak birbirleriyle kıyaslanabilirler… Bu üçüne benzer operasyonlardan söz edilebilir. Her üçünde de bir yandan enerji operasyonları yapılmakta, diğer yandan etnik ve dini parçalama faaliyetleri yürütülmektedir.

GAZETE5- Türkiye’de görev yapan yabancı misyonların, elçilerin “hangi kriterlere göre” seçildiğini düşünüyorsunuz?

B. AVAR- Tek tek ele alıp biyografilerine iş tecrübelerine bakın. İnternette bile hepsini bulabilirsiniz. Her biri konusunda uzmandır. Yakında Ankara’daki ABD elçisi Bağdat’a gidecek yerine bir başka Türkiye ‘uzmanı’ gelecek… Her biri Ortadoğu’da uzmanlaşmış, Türkçe bilen ve enerji konusunda keskin ‘diplomat/ istihbaratçılardır’…

GAZETE5- Dünyanın pek çok ülkesinde bulundunuz ve program yaptınız. Türkiye, “dışarıdan” nasıl görünüyor. Bunu biraz geliştirirsek, Doğu’dan ve Batı’dan nasıl görünüyor? Bu tabloda Türkiye’nin “bağımsız” bir ülke olarak değerlendirildiğini söyleyebilir misiniz? Özellikle İslam ülkelerinin Türkiye’ye bakış açısı nasıl?

B. AVAR- TRT’de Sınırlar Arasında ile 82 ülkeye gittim. Kovulmadan önce Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden raporlar hazırladım. Mısır, Lübnan, İran, Irak, Ürdün, Suriye, Sudan gibi… Bunları BÖL ve YUT adıyla kitaplaştırdım. Batının bize bakışı malum. Denetim altında tutulan ‘Ortadoğu’da Batı bekçisi’!

Komşularımız özellikle Orta Doğu ülkeleri ya işgal altında ve kan ağlıyor, ya da küresel çetenin denetlediği hükümetlerce yönetilerek inliyor. Suriye ve İran dışında… Ortadoğu’da herhangi bir ülkede “Ben Türk’üm” dediğiniz zaman halkın büyük sevgisi ile karşılaşırsınız… Çünkü o ülkelerin nüfuslarının belli yüzdesi Türk’tür, tarihimiz ortaktır, emperyalizmden çektiklerimiz benzerdir. Bu Cezayir’de de Mısır’da da böyledir. Ve bir Atatürk’leri olmadığı için hepsi Türkiye’den çok daha geridedir. Ve gıptayla bize bakarlar, büyük sevgileri var. Öte yandan neden Amerikalıymış gibi kararlar aldığımızı da anlayamazlar… Mesela Cezayir’de yüzbinlerce insan Fransızlar tarafından soykırıma uğradığında, Türkiye Fransızların yanında yer aldı ve Cezayirli bunu bir türlü anlayamadı! Lübnan’ın karasularına Amerikan savaş gemileri girdiğinde Türkiye Amerika’dan taraf çıktığında Lübnanlı şaştı kaldı… Sudan’ın başkentinin adı bile Türkçe Hortum! Bu iyi bir örnek aslında . Adını verdiğimiz Hortum’a bugün aydınlarımız Amerikan aksanıyla Khartom! diyor. Olay budur. Onlar bu uzaklığa bu değişmişliğimize milli olamamamıza şaşırıyorlar… Atatürk Türkiye’si bir zamanlar hepsine emperyalizme direnme gücü vermiş oysa!

GAZETE5- Biraz da iç siyasete ilişkin konuşalım mı? Son dönemde biraz aksayan ancak halen sürdürülen bir “demokratik açılım” var. Bunun Türkiye’ye getirileri, Türkiye’den götürecekleri konusunda düşünceniz nedir?

B. AVAR- Açılım, değişim gibi havada kalan laflara karnımız tok. Türk milleti de bu gibi içi boş laflara itibar etmediğini ispatladı. Burada söylenecek sözü Bismil köyü Muhtarı Mehmet Tanrıkulu aylar önce söyledi: ‘Demokrasi demokrasi diyeceğinize bizim gibi yoksul köylüyü perişan eden büyük toprak ağalarının bölgedeki egemenliğine son verin!’ dedi… Bu gibi politik manevralar ve söylemler Batının psikolojik harp dairelerinin emriyle gündeme gelir… ’Açılım’ ‘değişim’ vs gibi laflar sanaldır anlamsızdır...

GAZETE5- Hükümet bu işi çok ciddiye alıyor ama… Hatta sanatçı ve yazarlardan da destek aramaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın sanatçı ve yazarlarla yaptığı açılım toplantılarına siz de davet edildiniz mi?

B. AVAR- Daha önce söylediğim gibi başarısızlığa uğramış ‘açılım’ yani bölücülük adımlarına yaşam öpücüğü verebilmek amacıyla halkın bağrından çıkan, sanatçıları kullanmaya çalıştılar… O da tutmadı. Sanatçıları, yaşlanınca tarla başındaki küçük odalarda aç ölen, hiçbir sosyal güvenliği olmayan bir ülkede, hükümetler ne yüzle şaşaalı kahvaltılarda VIP girişi konuşurlar, onları ne yüzle kimler dinler? Davet aldım mı? TRT‘den küresel ellerce atılmış olan ben, tabii ki hükümet şovlarına davet edilemezdim. Edilseydim, böyle bir şova meze olmam düşünülemezdi..

GAZETE5- Biraz da CHP’yi konuşalım… Malum, siyaset ve Türkiye gündemi CHP’deki değişimi konuşuyor. Baykal’ın istifasıyla sonuçlanan süreci siz nasıl okuyorsunuz? Baykal’ın Pennsylvania göndermesini nasıl değerlendirdiniz?

B. AVAR- Türkiye’de siyaset tahminimizden çok daha karışık… Amerikan istihbaratı açıkça “Meclis’teki tüm partilerin içine nüfuz ettim!” diyebiliyor. Dolayısıyla en üstten en alta kadar kirlenmiş bir siyaset kadrosuyla karşı karşıyayız. Baykal’ın, açıkça adını söyleyemeden Fethullah Gülen’e temenna çakması; durumun, ilişkilerin ne kadar karmaşık olduğunun iyi bir göstergesi... Ne amaçla söylediğini bilemem ama en azından Fethullah Gülen ve onun arkasındaki Amerikan yönetimine bir sempati avcılığı yapıldığı ortada…

GAZETE5- Türkiye’de kültür dezenformasyonuna dikkat çekiyorsunuz. Bu süreç nesilleri ve genel anlamda Türk toplumunu nasıl ‘dönüştürmeyi’ planlıyor?

B. AVAR- Ömür Kurt kardeşimin ‘Banu Avar’la Konuşma!’ adlı kitabında uzun uzun değinildi bu kültürel soykırıma. İlgilenenler okusunlar. Batı yüz yıllardır kolejleriyle, masonik örgütleriyle American board ile verdiği burslarla, yaydığı modasıyla, filmlerle müziğiyle alış veriş merkezleriyle kültürel soykırım yapmaktadır. 1947 anlaşmasıyla Türkiye, Amerika’nın kültür hegemonyasını resmen kabul etmiştir. Eğitim tümüyle ABD ve AB denetimine girmiştir. Medya ele geçirilmiş ve kültürel soykırım en acımasız bir biçimde gerçekleştirilmektedir…

Bu operasyon sonucu aptallaştırılmış, sersemletilmiş, hipnoza uğramış bir gençlik, kadın kitlesi yaratılmak istenmiştir. Ama tüm çabalara yüksek maliyetli ‘projelere’ rağmen bekledikleri oranda başarı kazanamamışlardır. Emperyalizm tüm gücüyle projelerini toplumumuza dayatmaya devam edecek ama karşısında bunları deşifre eden, satın alınamayan aydınlar ve sessizce ve sabırla direnen bir halk bulacaktır.

GAZETE5- Türkiye’de medyanın durumunu nasıl görüyorsunuz? Küresel senaryolarda Türk medyasının “dönüştürüldüğünü” düşünüyor musunuz? Aynı soruyu Türk aydınları için sormak isterim…

B. AVAR- Amerikan senatosunda 1983’de kabul edilen Demokrasi Projesi, çeşitli ülkelerde ‘ince operasyonlarla dönüştürme’ projesiydi... Burada en önemli 2 silah tespit edilmişti. Medya ve Eğitim Kurumlarının ele geçirilmesi… Türkiye’de de bu yapıldı. Yılmaz Dikbaş’ın son makalesinde 2000 gazetecinin AB fonlarından yararlandırıldığı belgeleniyor. Sivil Örümceğin Ağında kitabında Mustafa Yıldırım isim isim, kurum kurum dışarıya cüzdan ve beyin olarak bağlananların listesini veriyor. Daha da somutu ‘Karen Fogg’un Epostalları’ adlı kitabdır. Burada AB yetkilisi Karen Fogg’un e-maillerinde birçok aydın ve gazetecinin nasıl satın alındığının örnekleri vardır…

GAZETE5- Peki aydınlara ve medya mensuplarına yapılan bu öncelikli operasyonun sebebi ne?

B. AVAR- Attila İlhan şöyle özetlemişti: Tam olarak sanayileşememiş, milli demokratik devrimini tamamlayamamış ülkelerde işçi sınıfı öncü güç olarak sınıfsal ağırlığını koyamaz. İşçilerin de içinde olduğu, çiftçi, köylü, esnaf tabakaları yani HALK, tümüyle ezilenleri oluşturur. Bu dağınık grubun, içinde bulunduğu duruma direnç gösterebilmesi, aydınlarla bir araya gelmeleriyle mümkündür. Bunu emperyalizm iyi bilir ve önce her ülkede aydınları kendi tarafına çekmek için düzenekler kurar. Onları Fulbright’larla erasmus’larla eğitir. O aydınları mankurtlaştırır. Onlar artık Batı gözlüğü takarlar. Kendi halklarının yanında değil karşısındadırlar! İşte olan budur…

Ama unutulmasın Batının beslemesi ‘aydıncıklardan’ çok daha fazladır Türkiye’nin aydınlarının sayısı. Sadece sesleri duyulmamaktadır. Çünkü medya operasyonu yapılmış sadece batı gözlüklere duyulma şansı tanınmıştır.

GAZETE5- Türkiye’de etnik çatışma ortamının yaratıldığını savunuyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti? “Etnik sendika” kavramını açabilir misiniz? Küresel senaryolarda sendikaların rolü nasıl belirlendi?

B. AVAR- Bu 1998 Rand Corporation Türkiye raporlarında var. Arslan Bulut bunları hem köşesinde, hem Açılımın Şifreleri adlı kitabında yazdı. Teoman Alili, Yugoslavya dersleri yazısında bunları özetledi. Ayrıca tarih bize Batı’nın yani emperyalizmin her daim etnik ve mezhepsel çatışmaları kullanarak ülkeleri bölüp parçaladığını ve kendi çıkarları çerçevesinde kullandığını belgeliyor.

Biraz önce söylediğim Attila ağabeyin deyimiyle ‘aydınların iğdiş edilmesi’ operasyonu kadar, bu tarihsel dönemin öncü gücü İŞÇİlerin de ‘halli’ gerekiyor. O nedenle şimdi adı bile kalmayan Yugoslavya’da önce özelleştirmeler başladı. Coca Cola gelip ülkenin bağrına yerleşti. İlk adımını etnik sendikacılığı kurarak attı. Sonra düşmanlıklar arttı. Ve Yugoslavya böyle başlayan sürecin sonunda 8 parçaya bölündü… Tüm fabrikaları kapandı. Tüm madenlerine el kondu. Topraklarında üsler kuruldu… İnsanları tüm değerleri unuttu ve perperişan!

GAZETE5- Türklüğe dair her söylem “ırkçılık” eleştirileriyle sindiriliyor. Ancak Batı’da yükselen bir milliyetçilikten söz etmek mümkün… Bu çifte standardı nasıl değerlendiriyorsunuz?

B. AVAR- Türkiye’de bir operasyon yapılıyor. Artık bunu görmeyen kalmadı... Aslında bu yüz yıllık bir saldırının devamı. Batı ‘Türk’ deyince onun çıkarlarını alt üst edecek, emperyal hedeflerine ulaşmasını engelleyecek, üstelik Müslüman olan bir insan topluluğunu düşünür ve nefret ile bu kelimeyi ‘TÜRK’ü özdeşleştirmiştir. Hangi Dünya Düzeni kitabımda alıntıladığım Senatör Dwight Upshow’un sözleri iyi örnektir. Lozan Anlaşması nedeniyle Atatürk’ü ’Timurlenk kadar hunhar, korkunç İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze’ diye niteleyen senatör büyük öfkesini şöyle dillendirmişti: Okuyorum: “Lozan’a Türk zaferi dediler!... Dünya parlamentolarını bu anlaşmayı kabule ikna ettiler ve büyük sermaye grupları, ticaret erbabı ve bazı din temsilcileri bile Türkiye’yi uygar uluslar masasında, uluslararası bir konuk durumuna yücelterek, Amerika’yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler." (1927)

İşte mesele budur. Bugün de Türklüğümüze, dinimize, dilimize, ordumuza yargımıza yüksek ülkülerini korumak adına saldırmaktadırlar. Yüksek ülküleri enerjidir, enerji yollarıdır. Tüm dünya pazarlarını ele geçirmektir...

GAZETE5- Türkiye’nin en çok ülke dolaşan kadın aydınları arasında ilk sırada yer alıyorsunuz.Bu perspektiften baktığınızda, Türk kadınını nasıl görüyorsunuz? Dünya ülkeleri Türk kadınını nasıl görüyor?

B. AVAR- Biraz önce söz ettiğim gibi Demokrasi Projesi ile ‘küresel çete’ yani dünyayı ele geçirmeye çalışan işgal eden küresel şirketler, çokuluslular, birçok ülkede gizli bir savaş yürütüyorlar. Bu savaşın önceliklerinden biri de kadınlar ve gençlerin tahribi… Bu yapılırken 3 alan bozulup dönüştürülüyor. ‘Sivil toplum’ adı altında zehir zerk ediliyor. Bu zehirle siz demokrasi yolunda sosyal, siyasal haklar yönünde ilerlediğiniz zehabına kapılıyorsunuz ve çok fena yanılıyorsunuz. Sadece yanılmakla kalmayıp bir de onların değirmenine su taşıyorsunuz…

GAZETE5- Bu bozulup dönüştürülen üç alan nedir?

B. AVAR- Sendikalar yerine SİVİL (!) toplumun öne çıkarılması! Sivil Toplum örgütlerinin çözüm olarak ortaya konulmasıdır. Bu operasyona göre sivil toplum yavaşça sendikaların yerini alacaktır. İkincisi Feminizm yaygınlaşmalı, iki cins sınıfsal tabanından uzaklaştırılmalıdır. Omuz omuza veren kadın ve erkeklerdense, ortadan bölünmüş sınıflar oluşturmak hedeflenmiştir. Üçüncüsü Çevrecilik akımlarıdır. Sahte bir çevreseverlik yaptırılarak Green Peace gibi sistemin çıkarlarına ‘su taşıyan’ örgütlenmeler yaygınlaştırılır. Bakın Hidro Elektrik santralleri satılıyor. Çevreciler ne diyor? Green Peace’in sesi çıkacak mı bakalım bütün derelerimiz ve akarsularımız çokuluslu şirketlerce tarumar edilirken?!

En fazla 5 yıl içinde tüm otomobillerin elektrikle çalışacağı ve bu bağlamda tüm otomobil fabrikalarının gerekli değişimleri tamamladığı bilgisiyle akarsularımızın ve hidro elektrik santrallerimizin elimizden alındığı bilgisini birleştirin.

Yine kadınlarımıza dönecek olursak kadın en önemli birleştirici örgütleyici ögedir. Emperyalizm o nedenle kadınları pasifize etmeyi ya da cinsel bölünmenin aktörleri haline getirerek işlevsiz kılmayı hedefler. Kadınlar ancak MİLLİ bir HÜKÜMET ile nefes alabilecekler, çalışabilecek üretebilecek vatana ve ailelerine faydalı olabileceklerdir. O nedenle anti emperyalist cephede birleşmeli ve birleştirmelidirler. Önlerine konan sahte gündemi ellerinin tersiyle itmeyi bileceklerdir..

GAZETE5- Ben şimdi soracağım soruyu tüm konuklarıma yöneltiyorum. Türkiye için bir “rejim kaygısı” yaşıyor musunuz? Yanıtınız ne olursa olsun nedenlerini öğrenmek isterim…

B. AVAR- Türkiye Asya’nın kilididir. Ve burada çok büyük oyunlar oynanmakta olduğu bellidir. Bunları sadece Rand Corporation gibi ABD düşünce kuruluşları raporlarından değil, Avrupa ve Amerikan başkanlarının ağzından da duyduk. Asya’nın kilidi olan Türkiye ‘kırılmalı ki’ Batı, Asya’nın derinliklerine elini soksun, nesi var nesi yok el koysun. İşte bu kırılma aşamasında Türkiye’de etnik ve dini parçalama gayretleri var. Osmanlıcılık ile Türkiye’yi siyasi intihara sürükleme gayretleri var. Avrupacılık ile Türkiye’yi var eden tüm parametrelerin yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Yani ağır saldırı altındayız ama bu pes ettiğimiz anlamına gelmez. Türkler sabırlı insanlardır. Genetik hafızaları inanılmazdır. Ve son noktada ayağa kalkarlar. Bu ülke dıştan ve içten birçok bedhahla uğraştı. Her seferinde kazandı... Son 70 yıldır ne yazık ki ağır bir süreç yaşıyor ama üstesinden geleceğinden en ufak bir şüphem yok? Neden dersen hiç beklenmedik anda insanlar ‘Türkçe’ duruşu ortaya koyarlar! Buna güvenim tam.

GAZETE5- Bu güne kadar kaç ülkeye gittiniz? Bu ziyaretleriniz sırasında sizi en fazla etkileyen ülke hangisiydi? Neden?

B. AVAR- 80 küsur ülkede bulundum. Tabii olarak anne ve babamın kökleri nedeniyle batı Trakya ve Makedonya ve de Dağıstan beni çok etkiledi. Kitaplarımda mesela Avrasyalı Olmak’da bu bölümleri okuyanlar heyecanımı hissedeceklerdir. Ayrıca Venezuela ve Küba da beni çok etkiledi. Caracas’da beni gezdiren genç siyasetçi, 8 yıl gibi kısa bir zamanda Venezuela’nın gönenmesinin sebebi olarak ‘Biz Atatürk modeli uyguluyoruz!’ demiş beni ağlatmıştı..

GAZETE5- Sizi ekranlarda görmeyi özledik. Yeni bir proje var mı?

B. AVAR- Programlarıma devam etmeyi çok isterdim ama davet eden yok ya da bütçe sorunu yaşayan birkaç kanal benim programımı yapabilecek maddi altyapı kapasitesine sahip değil... Umarım bir yol bulur devamlı bir program yapabilirim. Kanal B ile konuşmalar oldu ama nedense oradan da ses gelmedi.

GAZETE5- Günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

B. AVAR- Kasım 2009 ile Mayıs 2010 arasında 92 okul üniversite ve sendikada konuşmalar yaptım. Yurdun büyük bölümünü gezdim, dolaştım. Bu yıl böyle geçiyor. Ayrıca kitap, makale çalışmalarım var. Tekel İşçileri dayanışma Grubu olarak çalışmalar yaptık. Öğrencilerle gençlerle çok sıkı ilişkiler içindeyim… Bana gün yetmiyor..

GAZETE5- Hangi gazeteleri okuyorsunuz? Sürekli takip ettiğiniz köşe yazarları var mı?

B. AVAR- Tüm gazeteleri okuyorum ama Yeniçağ gazetesini ilk olarak okurum. Orada Arslan Bulut, Selcan Taşçı, Sabahattin Önkibar’a bakarım. Diğer bütün yazarları Afet Ilgaz’ı dikkatle okurum. Akşamda Oray Eğin, Milliyet Fikret Bila Melih Aşık, Vatan’da Can Ataklı, Sözcü’de Necati Doğru ve şimdi aklıma gelmeyen birçok yazarı her gün okuyorum. Özellikle Zaman, Taraf gibi belli sesler çıkaranları izliyor, onlara verilen sinyalleri takip etmeye çalışıyorum.

GAZETE5- Hem şahsınız hem de ülkeniz açısından geleceği nasıl görüyorsunuz?

B. AVAR- Türkiye bir operasyonun ortasından geçiyor .. Ben milli kodlarımıza çok güveniyorum. Bakın CHP’ye ‘fazla milli’ durunca bir operasyon yapıldı… Sayın Kılıçdaroğlu gibi son derece dikkatli, halk tarafından sevilen bir lider başa geldi. Bu iyi tarafı. Ama işin perde arkası çok hareketli... Parti meclisindeki isimlere baktım. Özellikle genç olanların, Batı’nın tedrisatından geçtiklerini görülüyor… Didem Engin adlı genç hanım bir röportajında “Avrupa Komisyonu tarafından eğitildim. Price Waterhouse Cooper's adına ve şimdi de Hazine Müsteşarlığı'na bağlı olan bir kamu kurumunun kurulması projesinde görev aldım. Bu kurum, Türkiye'deki AB destekli projelerin ihalelerini yapmak üzere Avrupa Komisyonu'nun da şart koştuğu bir kurumdu…” diyor. Umut Oran, Korkmaz Karaca, Enver Aysever gibi isimler Avrupa Birliği’nin sıkı destekçileri... Oysa artık bir AB’den bahsedilebilir mi? Sanmam..

Kılıçdaroğlu çevresi bir AB-ABD çemberiyle kuşatılmak isteniyorsa bu kısa sürede koku verecektir. Ayrıca bu ve benzeri operasyonlar dik duran MHP’ye ve dik duran kim varsa onlara karşı da denenecektir. Milli ve gayrimilli arasında yoğun çatışma yaşanacak bir döneme giriyoruz. Milletimiz ve ülkemiz bu tarihsel dönemde adına yakışır bir sağduyu gösterecek ve zeki çözümlerle bu millete düşman olanları hüsrana uğratacaktır.

Bana gelince bastonla da olsa TRT ekranlarına yeniden döneceğim!!

TRT şimdilik işgal altında ama ne fizik yasaları ne tarih, ‘durağanlığın devamlılığını’ kaydetmemiş.. İlâ nihâye böyle gitmeyecek

Banu Avar

0 yorum:

Yorum Gönder