"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

27 Temmuz 2010 Salı

POLİSLERİN ELİNE DEMİR ÇUBUĞU KİM VERDİ

Haberler doğruysa, Çetin Doğan’ı tutuklamak için gelen polisler demir çubukluymuş... Bu polisleri bu kadar başı boş kim bıraktı? Hukuk’un olmadığı her yerde herkese hak doğar. Bunun adı ya devlet başa ya kuzgun leşe’dir. Polislerin eline demir çubuğu kimler verdi, Pensilvalya’dan mı Amerika’dan mı Tayyip Erdoğan’dan mı, kimden, kamuoyunun tanıdığı bu polisler müriddir emir almadan çalışmaz... Eline demir çubuk aldığına göre bayağı delikanlı olmalı. Sınav sorularını çalıp polis hakim olanlar, sahipsiz köylerden çocukları dersanelere doldurup sonunda polis hakim yapanlar, en sonunda, demir çubuklarla askere karşı ayaklandılar demek. Demek iş buraya kadar geldi. O polisin gözleri mi karardı yoksa. Hani bugünlerde asker görenlerin gözleri kararıyor... Eline çubuk alanlar ya da o çubuk’u birilerinin eline verenler bizim cesetlerimizi çiğnemeden o çubukları kullanamazlar. Hukuk böyle bir çubuktan bahsetmiyor, yoksa o polis on bin kişinin okumadığı Taraf Gazetesi, Yedi yüz bini bedava satılan Zaman Gazetesi’nin gücüyle mi o çubuğu eline geçirdi? Benim vergilerimle maaş alıyor sonra kimlerden emir alıp askere çubuk gösteriyorsun? Yoksa birileri Türkiye’de ışıkları söndürdü de haberimiz mi yok. Bu çubuklar ışıklar çoktan söndürüldü ve heyhat biz zavallılar hala belki birazcık devlet hukuk bir yerlerde kalmıştır diye boşuna mı bekliyoruz, o çubuğu kaldırdığınız an başka bir halk başka bir ülke yola çıkar haberiniz olsun. Yoksa o polis bey gün ortasında askere meydan dayağı mı çekecekti... Yoksa falakaya mı yatıracaktı... Bu devletten maaş alan herkes, cumhurbaşkanından esrar arayan polis köpeklerine kadar herkes, o demir çubuk’un ne olduğunu infial içindeki halkımıza anlatsın... O çubuk ‘halkı galeyana getirmek halkı infiale sürüklemek’tir, hukuk bitti devlet bitti demektir. İnceleyelim bakalım o çubuk haberi doğru mu, doğruysa, 12 Eylül referandumunu hiç beklemeyelim, biz de başımızın çaresine bakalım. O demir çubuk varsa ve birileri ona göz yumuyorsa, sadece hukuk’un değil bağımsız topraklarımızın her ferdinin düşmanı olacak, duydunuz mu Cumhurbaşkanlığı makamı, duydunuz mu Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık makamı... Ajanların tertiplerin ve iftiraların sürüklediği bir ülkede yaşamaktan yorulduk yetmedi şimdi birileri çubukları eline almaya başladı demek... Sen çok yaşa Cumhurbaşkanım, çok yaşa Tayyip Erdoğan...

HİZBULLAH'TAN BAHSEDEN YOK
Oysa başka bir şey yazmak istiyordum. Derin Devlet denince bu ülkede herkesin aklına ilk gelen Hizbullah ve onların Güneydoğu’da yüzlerce insanı domuz bağıyla öldürmesi.. Gelmiş geçmiş dünya tarihinin en vahşi evet tüm dünya tarihinin en vahşi cinayetlerini işleyen Hizbullah’tan bugünlerde hiç bahseden yok.. Yüzlerce insanı kaçırıp sığınaklarda boğazladılar, kimdir bunlar.. Devlet mi kurmuşmuş örgütmüşmüş nemişmiş bileniniz var mı?.. Sekiz yıllık iktidarınızda Hizbullah’ın cinayetlerinden tek cümleniz niye olmadı, ucu size dokunur mu diye mi, sekiz yıllık iktidarınızda Malatya ve Trabzon’daki rahip cinayetleri, Hrant, Hablemitoğlu, Uğur Mumcular, hangi cinayetleri çözdünüz... Hiçbirini... Geçin hepsini şu Madımak’ın arkasına ulaştınız mı? Hiçbir ipucu yok ortalıklarda ve sekiz yıldır sadece kakaradan laf yuvarladınız. Bir buçuk milyon insan cemaatin ve sizin en sıkı ABD dostluğunuzla öldürüldü, ağlamadınız, Hazreti Ali’nin türbesi bombalandı, ağlamadınız, Madımak’a ağlamadın, Hizbullah’ın cinayetlerine ağlamadın, albaylar onur intiharıyla öldü ağlamadın, rektör yardımcısı kendini öldürdü ağlamadın, Kuddusi Okkır gözler önünde ihmalden kasıttan öldü ağlamadın... Senin ismin belli tipin belli nerden geldiğin belli, daha geçen sene Suriye sınırlarını İsrail’e satıyordun bugün Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanlı’ya ağlıyorsun.

Madem ağlamak diye bir şey var, şehit evlatlarına ağlayan annelerin görüntülerini niye yasakladın, niye RTÜK’ü devreye sokup ‘halkı galeyana getiriyor’, ağlama görüntüsü ekranlarda verilmesin diye onlarca meclis konuşması yaptın... Yasak koymakta haklıymış, başbakan ağlayınca ‘galeyana’ kapıldık, arkasından hangi dümen hangi fırıldak tezgahları devreye girecek diye…

Sekiz yılın sekizi de asrı saadet dönemi, özgürlükler ülkesi olduk, şu Mehmet Ağar’la Erkan Mumcu tam birleşeceksin ne oldu da ‘parti dağıldı’... Şu Erbakan ve oğlu gibi yetiştirdiği Numan Kurtuluş arasında ne oldu da ‘parti dağıldı’, şu Muhsin Yazıcıoğlu’na ne oldu da ‘partisi silindi’, şu Sinan Aygün de mi bir parti kurma hazırlığı içindeydi, ne oldu, şu Haberal’ın çevresinde ya da şu Kamuran İnan’lar da parti mi kuruyordu ne, bir yarısı içeri alındı, şu Doğu Perinçek bir parti başkanıydı içerde, Tuncay Özkan da parti kurmayı deniyordu hala içerde, şu Baykal’ın tüm hayatında oy oranları ilk defa ve nihayet yükseliyordu ki Baykal perişan edilip gömüldü, şu ART TV sahibi Mustafa Özbek’in de bir Türkiyem Grubu vardı, ne oldu, içerde..

Parti, örgüt, dernek, toplanma, muhalefet yapma, direnme, haklarını savunma ‘gücü’ ‘direnci’ eline geçiren, muhtemel, potansiyel, yüksek bir olasılık, kim taşıyorsa, herkes ya içerde ya bir gizli güç dağıttı... Yetmedi hukuk’u yargıyı piç ettiniz yetmedi makamında cumhuriyet savcıları tutukladınız yetmedi yüzlerce asker yazar, yetmedi sabahın dördünde kanser hastası Türkan Saylan’ın evine girdiniz, ne buldunuz, iddialar vardı ne oldu, Erol Manisalı’nın İlhan Selçuk’un Kanadoğu’nun Kozmik Odalar’a girdiniz flaş flaş şok şok ne oldu, Bülent Arınç’a suikast yapan inek dağa kaçmış, dağ nerde?

Nesiniz siz... Bugün indim köyden, Karadeniz’in dev ağaçlarının yanından geliyorum. Halkımız sizi tanıdı, artık dünya durdukça bir daha yüzünüzü isminizi kimse yemin billah ederek beddualar ederek görmek istemiyor.

Başka şeyler de var, artık her yerde ‘soyutlandınız’. Eskiden insanlar arasında hepimiz içinde bir yerlerde konuşur yaşardınız, şimdi, halk, şunlar var ya onlar cemaatci, şu dükkan var ya AKP’li diye korkuyor ürküyor ve kendinden ayırıyor.. Uzaktan işaret ediliyorsunuz.. Şunlar şunlar var ya.. Şol cennetin ırmakları.. şo cennet’teki şo.. İşte ‘şoo’ oldunuz…Yani ‘biz’ değil, ‘içimizdeki’ değil, komşumuz değil, bizden değil.. Bizim mahalleli bizim köylü değil, hepiniz ‘şoo’ ‘şunlar’ oldunuz, soyutlandınız..

HALK SİZİ TANIYOR
Soyutlanıyorsunuz. Mesela dört beş sene önce yandaş yaygaralar şok şok asker şunu demiş bunu yapmış dediğinde halk kulak verip merakla ne oluyor diyordu, şimdi halk bütün numaraları çözdü, tezgahı anladı, istediğiniz manşetleri atın halk artık bu iftira kumpanyasını yemiyor... İftiralarınızı şok şoklarınızı flaş flaşlarınızı soyutladı, tınmıyor, oralı olmuyor, merak etmiyor, gerçek mi diye asla düşünmüyor... Sizler ülkeyi soydukça halk da sizleri içinden arasından çıkardı, uzaklaşıp, soyutluyor... Hangi şehre gitsem ‘bir gitsinler Allahım’ feryatlarıyla yakarışlar...

Kenan Evren’e ihtilalin o günleri biat eden mektup yazan cemaatciler, Kenan Evren’i evliya yerine koyan İslamclıar, şimdi 12 Eylül’ü yargılayacakmış.. 28 Şubat’ın Çevik Bir’ine tek laf edemeyen, 27 Nisan’ın kahramanı Büyükanıt’ın altına milyon dolarlık araba çekenler, darbeleri sorgulayacakmış... İşte dört bucak kahve kahve anlatılıp halkımızın eğlendiği konular.. Neler anlatıyorlar, bu deliler diyorlar, Ermeni’yle protokol imzaladı Ermeniler’den kazık yedi, PKK’yla el altından anlaştılar PKK’dan kazık yediler, İsrail’e arabuluculuk yapıyorlardı İsrailliler kazıkladı, Kıbrıs’ta Annan planıyla kazıklandılar, Avrupa Birliği’nde yüzlerce kez gidip gelip çocuk gibi sözlerle kandırılıp kazıklandılar... Bir insan bu kadar kazık yer mi, bu kadar çocuk yerine konur mu, bu kadar küçük düşer mi, düşer… Çünkü bunlar siyasi bir hükümet değil bunlar insan değil, bunlar halk hiç değil, bunlar canlı yaşayan ottan böcekten mahlukattan değil...
Bunlar sadece ‘plan’... Üstelik başkalarının birilerinin ‘planı’... Yırtılıp atılacakları günü bekliyorlar.

Tıpkı Sırplar Boşnaklar’ı soykırımdan geçirirken, Boşnaklar’ın direnci iyice kırılsın, sonra bizim boynumuza sarılsın diye katliamlara seyirci kalıp bekleyen Amerika gibi... Omurilik direnç iyice kırılsın, komutanlar dize gelsin, tıpkı Baas’a karşı İslamcılar’ı kullandıkları gibi... Bir çok coğrafya parçasında kusursuz işlemiş bu planın bir yanlışı var, burası Balkanlar ya da Orta-Doğu değil, bu toprağa bağımsızlığı batılılar bahşetmedi, bu ülkenin haritasını efendiler çizmedi, bu topraklarda bağımsızlığı tatmış ve seksen yıldır kavgasını veren bambaşka bir halk var... Bu halk Amerikan Planı’nı işlem tamam deyip yırtma şansını Amerikan ajanlarına bırakmayacak, bu planı Türk halkı bilekleriyle yırtıp tarihin çöplüğüne atacak... Hayır, ona yanmıyorum, bağımsız cumhuriyete demir çubuk gösterenler bir de kalkmış ‘kandiliniz mübarek olsun’ mesajı atıyorlar cep telefonlarına... Sizin bir kandiliniz var mı? Siz oturup bunu düşünün, yolsuzluk, ihaleler, üç kağıt, nursuz gelip şerefsiz gidiyorsunuz, sizin bu topraklarda ‘kandiliniz’ kalmadı, zaten cemaatciler evanjelist dini yorumlara çoktan başladı…

Nihat Genç
Odatv.com

0 yorum:

Yorum Gönder