"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.” diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

10 Ağustos 2010 Salı

Ciğerleri Kanıyor

“Yargı” diyordu Baş Bakan, “ciğerlerimizi kanatıyor!”

Ne diyelim haklıdır, ciğerleri kanatan nice yargı adamı var şu beli doğrulmayan memlekette:

✰Yargı adamları var, “mahkeme kararları yok hükmündedir” diyen.

✰Yargı adamları var, dosyayı görmeden, adlarını bilmediği birçok kişinin telefon görüşmeleri kayıt altına alınsın diye kararlar imzalayan.

✰Belediyeleri ne plan ne program dinliyor; yıkıyor, yapıyor, borç-harç içinde yüzüyor; ama yandaşlara ödeyip duruyor. Yargı adamları var, sinema seyreder gibi izlemekle yetiniyor.

✰Yargı adamları var aklına eseni yapıyor; ne yasa dinliyor, ne kural, ne kişilik hakları…

Daha ne yargı adamları var bir bilseniz; hiç ciğerleri kanatmayan!



Namuslu memur var, görevini yerine getiriyor, iş uygunsuz olunca demiri kestirmiyor Emire. Memur görevden uzaklaştırılıyor. İş düşüyor Danıştay’a, memura karşı yasa dışı davranış saptanıyor.

İktidarın ciğerleri kanıyor. Bütçe açık veriyor; en büyük kentin en tarihi yerini Körfez şeyhlerine satıyorlar. Bazı oyunbozanlar, yasa dışıdır deyip yargıya başvuruyorlar. İşte o yargı var ya o yargı; ihaleyi yok hükmünde sayıyor.

Sadrazamın ciğerleri kanıyor da kanıyor! Sınır boyları adı gizlenen yabancılara 49 yıllığına kiralanıyor. Yine bir oyunbozan yargıya başvuruyor. Yargı basıyor kararı; yurt toprağıdır, ulusal güvenliktir, diyor, kiralayamazsın, diyor.

Sadrazamın ciğerleri kanıyor. Böyle yargı mı olurmuş; işi gücü bırakmış yasaları uygulayarak ciğerleri dağlıyor, kanatıyor! Yok, artık başka çare; eşit adalet dağıtacak yargının yerine emir kulu kadı-hâkimler atanacak! Ciğerler kanamamalı; yürekler yağ bağlamalı!



PKK emir üzerine siyasal yaşama katılmalı; kadı-mahkemeler Anayasa, ulusal güvenlik diye tutturmamalı! PKK saldırıp onlarca askeri vuruyor, zamane Padişahı “Münferit olay” deyip gülümsüyor. PKK pusu kuruyor, askerlere kıyıyor; Sadrazam bıyıklarını buruşturuyor; “Bakalım ardında kim varmış?” diyor. O yargı var ya o yargı, pusuya yatmış, yüce divanlar düşlüyor.

Ciğerler kıyım kıyım kıyılıyor; için için yanıyor!



Kim oluyormuş bu yargı?

Kaldırırız yargıyı, kaldırırız Cumhuriyet devletinin kuruluş maddelerini; bakalım, olmayan yargı karar verebilecek mi? Koyarız bizim kadı-hâkimleri mahkemelere, söküp atarız o yargının cüppelerini! Sıkışırsa kadı-hâkimler başvururlar ulemaya!



Sadrazam “yargı” deyince yalnızca cüppeli yargıçları anlıyor! Yasalar, kurallar, yargılama yöntemleri “yargı”dan sayılmıyor. Bir yargıç yanlış karar verirse başvurulacak Yargıtay var, Sadrazam kurumu yargıdan saymıyor!

Devlet yönetimi, hükümetler yasaları uygulamazsa, kurallara aykırı olarak çalışanları ezerse Danıştay var! Sadrazam o kurumu da yargıdan saymıyor. Saymıyor, çünkü o kurumlar emir dinlemiyor. Hele şu Anayasa yıkımına bir “Evet” çıksın, görecek o ciğer kanatanlar!



Türkiye bu ikili hukuk düzenini kaldıramıyor: Yaslarla, kurallarla bağlı, siyasilerden bağımsız bir hukuk düzeni ya da İslam ulemasının emirlerini demirleri kestiği “Şer'i” düzen!

Şimdi söyler misiniz; durum böyleyken şu geçmişin devrimci şef-yazarları ne oldu da, bu gelişmeleri “demokrasinin ilerlemesi” olarak yutturmaya kalkıyorlar?

Çöplüğün Soytarısı, “Bağımsız yargı” diyenlere niçin ama niçin hakaret edip duruyor?

Grev çadırlarının ünlü öğretmeni ne oldu feminist havalarda yeşil-siyah İslam devrimini destekliyor?

CIA’nın muteber adamlarını bir yana koyarsak şarkıcı-aydınlar, kadı-hâkimlerin önünde hangi düşünce özgürlüğünü savunacaklarını sanıyorlar?

Mustafa Yildirim

0 yorum:

Yorum Gönder